TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Önce insan, sonra futbolcu: Sezgin Coşkun 1.05.2009
Önce insan, sonra futbolcu: Sezgin Coşkun

İlk sezonunu geçirdiği Süper Lig'in en genç kaptanlarından biri. Defansif orta saha dâhil savunmanın her bölgesinde görev yapabilen gerçek bir joker. Amatör kümeden başlayan çıkışını, her kademede forma giyerek dişiyle, tırnağıyla Süper Lig'e kadar taşıdı. "Gücüm olmazsa oynayamam" diyebilecek kadar kendini bilen, "Futbol bir yere kadar, önemli olan insan kazanmak" sözleriyle de hayatın sırrını çözen bir efendi adam.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

Çıldır doğumlusun ama futbola Çerkezköy'de başlamışsın. Türkiye'nin en doğusundan en batısına uzanan bir çizgi. Bize biraz kendinden bahseder misin?

1984'te Ardahan Çıldır'da doğdum. Babam aynı yıl çalışmak için İstanbul'a gelmiş. Çerkezköy'de akrabalarımız da varmış. Orası sanayi bölgesi olduğu için iş imkânları da geniş tabii. 1989'da da biz ailece Çerkezköy'e yerleştik. İkisi erkek, ikisi kız dört kardeşiz ve ben ailenin en küçüğüyüm. Ağabeyim Çerkezöy Belediyespor'da futbol oynuyordu. Ben de aynı kulübün altyapısında futbola başladım ve liseyi bitirdikten sonra da Çorluspor'da profesyonel oldum.

Liseyi bitirdikten sonra eğitimini bıraktın mı?

Bıraktım. Futbolu çok seviyordum. Anadolu Teknik Lisesi'nde hazırlık sınıfındayken öğretmenimiz hepimize "İleride ne olacaksınız?" diye sorduğunda sadece ben "Futbolcu olacağım" cevabını vermiştim. O sırada Çerkezköy Belediyespor'da oynuyordum zaten.

Ailen futbolcu olmanı nasıl karşıladı?

Onlar açısından eğitimimi sürdürmem daha garanti görünüyordu. Derslerim de iyiydi. Zaten ben de bilinçliydim. Hiçbir zaman okulumdan vazgeçmedim. Liseyi bitirmeden futbolcu olayım diye düşünmedim. Eğer futbolda bir geleceğim olmasaydı eğitimimi sürdürürdüm. Ancak liseyi bitirip o sezon 3. Lig'de şampiyon olacak bir kadro kuran Çorluspor'da profesyonel olma şansını yakalayınca futbola ağırlık verdim. İlk sezonumda da şampiyonluk yaşadım zaten.

Her oyuncunun stiline dikkat ederdim

Futbola başladığın dönemde "Onun gibi olabilsem" dediğin oyuncular var mıydı?

"Şunun gibi olayım" diye hiç düşünmedim. Çok küçük yaştan beri amatör maçlar dâhil her düzeydeki müsabakayı izliyordum. Sadece futbolu değil, diğer spor branşlarını da yakından takip ediyor ve bir şeyler kapabilir miyim diyordum. Hem savunma hem kazanma azmi ve hırs hem de mücadele anlamında onlardan da çok şey kazanabileceğimi düşünüyordum. Sadece savunma oyuncularını değil forvetleri de takip ediyordum. Dolayısıyla "Onun gibi olayım" dediğim bir oyuncu yoktu ama oyuncuların stillerine çok dikkat ederdim. Hangi oyuncu rakibini nasıl karşılıyor, topa nasıl vuruyor, nerede duruyor, hangi bölgeye koşu yapıyor gibi özelliklerine bakardım. O izlenimlerimin bugün de yararını görüyorum.

Çorluspor'un ardından Eyüpspor ve Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'da forma giydiğini biliyoruz. Senin gelişimin açısından bu kulüpler de önemli basamaklardı. Çünkü hep bir yukarı gidiş var. Bize biraz o günlerden söz eder misin?

Gerçekten de her takımda iki sezon oynayıp hep daha iyi bir takıma transfer oldum. Çorluspor'da ilk sezonumda sakatlık geçirdim. Ertesi sezon 17-18 maçta gerçek yerimde değil ön libero oynamıştım. Artık yeni bir heyecan arıyordum ve şampiyonluk için oynayacak olan Eyüpspor'a gittim. Sezon başı kampında aynı dizimden yine ön çapraz bağ sakatlığı yaşadım. Bir ara dizim eski gücüne kavuşmayınca futbolu bırakmayı bile düşünmüştüm.

Futbolu bıraksaydın ne yapacaktın? Bütün hayallerin sona erecekti.

Henüz 19-20 yaşındaydım. Üniversite sınavına girip kendime yeni bir yön çizebilirdim. Çünkü ben kafama koyduğum şeyi yapan birisiyim. Dünyanın sonu değildi yani. Ama elbette çok üzülürdüm. Çünkü o kadar emek verdiğiniz bir şeyi, elinizde olmayan bir nedenle kaybediyorsunuz. Ailemin ve arkadaşlarımın desteğiyle toparlanıp yeniden futbola dönmeyi başardım. İlk sezon Eyüpspor'da hiç oynayamadım. İkinci sezonum oldukça iyi geçti. Hedeflerim doğrultusunda bir üst lige gitmem gerektiğini düşündüm ve Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'a transfer oldum. Eyüp'teki hocam Mehmet Şahan Antep'e gidince beni de yanında götürdü. Orada 1 sezon oynadıktan sonra Eskişehirspor'a transfer oldum. O da ayrı bir yılan hikâyesi.

Eskişehirspor'a transferim sürpriz olmuştu

Nasıl olmuştu bu transfer?

Eskişehirspor'a transfer olduğumdan haberim yoktu. Şimdi yine aynı takımda oynadığımız Serdar ağabey, ben tatildeyken arayıp, "Bizi Eskişehirspor'a vermişler" dediğinde çok şaşırmıştım. Ama Eskişehirspor o sezon büyük bir transfer atağı yapmış ve iyi bir kadro oluşturmuştu. Başlangıçta transferin oluş şekli hoşuma gitmemişti ama sakin bir biçimde düşününce benim için hayırlısı olduğunu gördüm. Çorluspor'da oynadığım dönemde 5 sezon önce Eskişehir'e maça gitmiştik. Hafta içi olmasına rağmen stat tıklım tıklımdı. Daha üstün bir futbol oynayıp 1-1 berabere kalmamıza rağmen maç sonunda Eskişehirspor taraftarları oyuncularını yanlarına çağırıp coşkuyla alkışlamışlardı. O gün "İnşallah ben de bir gün böyle bir taraftara karşı oynarım" demiştim. Şehrin futbol sevgisi ve Sergen Yalçın, Coşkun Birdal, Serkan Özdemir gibi oyuncularla oluşan şampiyonluk havası başlangıçtaki olumsuz düşüncelerimi sildi. Eskişehirspor benim için çok büyük bir heyecan haline dönüştü.

Süper Lig'e amatör kümeden başlayıp tüm liglerin heyecanını yaşayarak, dişiyle, tırnağıyla kazıyıp gelen bir oyuncusun. Bu yolculuk sana neler kazandırdı, neler öğretti?

Her şeyden önce tüm liglerde oynamanın getirdiği büyük bir tecrübeye sahibim. Hepsinden önemlisi birçok insan tanıdım. Çünkü futbol bir yere kadar, asıl olan insan kazanmak. Şu anda 4. takımımda oynuyorum ve hepsinde birçok insanla tanıştım, dost edindim. Şimdi sizinle tanıştık, sohbet ediyoruz. İleride bir gün yine karşılaştığımız zaman birbirimize aynı güler yüz ve sıcaklıkla "Merhaba" diyebilmemiz önemli. Diğer yandan bu süreçte iki şampiyonluk yaşadım. Çorluspor'da kümede kalma stresi yaşadım. Farklı hedeflerin peşindeki takımlarda oynadım. Sistem değişikliklerini, insanların farklı yerlerde futbola farklı bakış açılarını, değişik atmosferleri gördüm. Sakatlığı yaşadım ve iki sezonumu kaybettim. Dolayısıyla futbolda bundan sonra karşılaşacağım hiçbir şey benim için sürpriz olmayacak.

Sakatlık dönemi bazen oyuncuyu olgunlaştıran bir süreçtir. Sen kaybettiğin iki senede bu anlamda neler yaşadın?

Belki de o sakatlıkları yaşamasaydım, bugün bu noktada olmayabilirdim. Yani kayıp gibi görünen o dönem belki de bir kazançtır. Sakat olduğunuz dönemde dünyaya bakışınız değişiyor. Sakat olduğum dönemde, sakatlığa mahkûm insanları düşündüm. Siz bir süre sonra ayağa kalkıp yürüyeceksiniz ama onların böyle bir şansı yok. Bu düşünceler sizin hayata bakışınızı da değiştiriyor ve zenginleştiriyor.

Güçlü olursam oynayabilirim

Eskişehirspor şampiyon olup Süper Lig'e çıktıktan sonra kadro büyük ölçüde değişti. Sen takımda kalan birkaç oyuncudan birisi oldun. Bunu neye borçlu olduğunu düşünüyorsun?

Ne kadar iyi futbolcu olursanız olun, yönetimin ve teknik ekibin sizi kabullenmesi gerekiyor. Rıza Hocayla da yeni yönetimle de ilk kez çalışıyorum. Geçen sezon gösterdiğim performans elbette önemliydi ama asıl etken biraz önce söylediğim "futbol bir yere kadar" cümlesinde düğümleniyor. Çok yetenekli olabilirsiniz, takıma büyük katkı da yapabilirsiniz, ancak karakter zafiyetleriniz varsa, ahlâki açıdan problemler yaşıyorsanız, insanlar peşine "ama"yı koyar. Ben çok yetenekli bir oyuncu değilim. Güçlü olduğum sürece sahada var olabilen bir oyuncuyum. Yetiştirilme tarzım ve karakterim gereği insanlara saygılı birisiyim. Benim kişiliğim de böyle. Çalışırım, işimi iyi yaparım, görev verilirse devam ederim. Verilmediği zaman da bir eksiğim olduğunu düşünüp daha fazla çalışırım.

Takımda senden yaşça daha büyük oyuncular var ama kaptanlık bandını sen taşıyorsun. Neden bir başka oyuncuyu değil de Sezgin Coşkun'u kaptan yaptılar?

Bu sezon başında Rıza Hoca geldikten sonra kaptan yapıldım. Daha önce aklımda böyle bir düşünce yoktu. Çünkü genellikle yaşı büyük ve o takımda daha eski oyuncular kaptanlık yapar. Ama kaptanlık verildiğinde, "Beni bu göreve lâyık gördüklerine göre demek ki bende de bir şey varmış" diye düşündüm. Daha önce amatör kümede de kaptanlık yapmıştım. Ancak Süper Lig'deki ilk sezonumda kaptanlık yapmak bambaşka bir sorumluluk istiyor.

Kaptan olmak ne gibi özellikler istiyor?

Bir kere liderlik vasfınız olmalı. Saha içinde arkadaşlarınız oyundan koptuğunda, "Hadi, bastıralım" dediğiniz anda takımın kendine gelmesi gerekiyor. Bir problem olduğunda bunu en kısa süre içinde çözebilmelisiniz. Bu problem de dışarıya yansımadan takım içinde kalmalı. Biraz sözünüzün dinlenmesi lâzım.

Peki, sen sözünü dinletme konusunda genç olmanın sıkıntısını yaşıyor musun?

Hani klasik bir deyim vardır, "kolej takımı" diye… Eskişehirspor gerçekten de bir kolej takımı gibi. Yabancısı, yerlisi herkes birbiriyle çok iyi arkadaş. Aile gibiyiz. Dolayısıyla kendimi bu konuda çok şanslı addediyorum.

Sezon başında sağ bektin, şimdi sol bek oynuyorsun. Senin gerçek mevkiin neresi?

Aslında stoperim. Ama geçtiğimiz sezon Metin Diyadin Hocam beni sağbek oynattı. Daha önce Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'da da Suat Kaya birkaç maç bek ve ön libero mevkiinde görev vermişti. Sezon başında Rıza Hocam beni sağ bekte başlattı. İkinci yarıya başlarken kamp döneminde bir sakatlık yaşamıştım. O dönemde sağ bekte görev alan Koray başarılı oldu. İki maç oynayamadım ve o dönemde çok çalışıp eksiklerimi tamamladım. Sonrasında hocam sol bekte oynattı ve bu bölgede devam ediyorum.

Ligimizde hangi savunma oyuncularını beğeniyorsun?

Servet Çetin hem Galatasaray hem de Milli Takım için çok önemli bir oyuncu. Sakatlandığı dönemde takımının neler yaşadığını görüyorsunuz. Bu tip üst düzey oyuncuları takip etmek gerekiyor. Emre Aşık'ı ve Song'u da beğeniyorum.

Karşısında zorlandığın forvetler var mı?

Galatasaray, Fenerbahçe gibi takımlara karşı zorlanıyorsunuz. Çünkü kanatlardan bindirerek, kalabalık geliyorlar. Ama Anadolu takımlarında da çok iyi oyuncular var. Zaten takımların güç dengeleri birbirine çok yakın, artık böyle bir ayrım da kalmadı. Gidip Galatasaray'ı İstanbul'da yenebiliyoruz.

Oyuncuların mantalitesi değişti

Sence Türk futbolunda ne değişti de bugünkü pozisyonu yakalayabildik?

En önemlisi mantalite değişti. Eskiden İstanbul'a giderken "Çok iyi oyunculardan kurulu bir takımla oynayacağız. Kapanalım ve gol yemeyelim, bir tane atabilirsek atarız" düşüncesi vardı. Artık hiçbir takım böyle düşünmüyor. Çünkü antrenman programları, çalışma temposu, tesisler, sahalar birbirine yakın düzeye geldi. Her kulüp iyi takımlar kuruyor. Futbolcular arasında da abartıldığı kadar büyük farklar yok. Zaten büyük kulüplerde oynayan oyuncular da sonuçta Anadolu takımlarından oralara giden futbolcular. O kulübe gidince değişen tek şey mantalitesi ve psikolojisi oluyor, kendisine güveni artıyor. Anadolu'daki futbolcu da artık iyi oynadığında takdir edileceğini, daha üst noktalara gelebileceğini biliyor.

Futbolda bugüne dek en mutlu olduğun an hangisiydi?

Aslında bir değil birkaç andan bahsetmek gerekir. Çorluspor ve Eskişehirspor'da yaşadığım şampiyonlukların yanı sıra ağır sakatlıkların ardından oynadığım ilk maçlar benim için çok önemliydi. Çünkü büyük bir özlemden sonra futbola kavuşuyorsunuz. O ilk maçı sağlam bitirdikten sonra duyduğunuz haz kelimelerle anlatılmaz.

Eskişehir'de futbolcu olmakla oynadığın diğer takımlarda futbolcu olmak arasında nasıl farklar var?

Bunun zevkini diğer kulüplerle kıyaslayamazsınız bile. Eskişehir kent, stat ve seyirci olarak bambaşka bir yer. En başta seyircisi var bir kere. Bu bir oyuncu için gerçekten çok önemli. Sahaya çıktığınızda arkanızda kocaman bir güç var. Futbolcunun içinde "Taraftar için de oynayayım" düşüncesi oluşuyor. Çünkü sizinle birlikte deplasmanlara da geliyorlar. Onların bu fedakârlığına siz de aynı fedakârlıkla cevap vermek zorundasınız. Tabii bunun bazen sıkıntısı da oluyor. Destekle birlikte gelen baskıyı kaldırmanız gerekiyor. Geçtiğimiz sezon biraz acemiydik. Antrenmanda bile taraftar vardı ve buna alışık değildik. Ama şimdi o ilişkiyi de iyi yönetebilmeyi öğrendik.

Bugün artık Anadolu takımlarının da zirveyi zorladığını, şampiyonluk yarışının içinde olduğunu görüyoruz. Geçmişte Eskişehirspor da böyle bir ivme yakalamıştı. Bugün baktığında Eskişehirspor'un yeniden şampiyonluk peşinde koşabilmesi mümkün mü?

Bence o günler çok uzakta değil. Bu takım 12 yıl aradan sonra Süper Lig'e yükseldi. Sezon başında yepyeni bir takım kuruldu. İlk sezonu olmasına rağmen takım gerçekten iyi futbol oynuyor. Bunu başarabiliyorsak, önümüzdeki sezon neden daha üst sıraları hedeflemeyelim?

Yeni takımlar için "Zaman tanımak lâzım" derler ama Eskişehirspor sanki birkaç sezondur bir arada olan futbolculardan kurulu bir takım gibi oynuyor.

Bu durum, takım içindeki arkadaşlığın çok iyi olmasından kaynaklanıyor. Bu sevgi ve arkadaşlık, saha içinde birbirinin açığını kapatmak için daha fedakârca oynamayı doğuruyor. Mesela Emre ağabey Bursaspor maçında kendi kalesine iki gol atma şanssızlığını yaşamıştı. Galatasaray maçına "Onun için oynayıp kazanalım" niyetiyle çıktık ve bunu da başardık.

Gelecekle ilgili nasıl hayaller kuruyorsun? Hedeflerin neler?

Geçirdiğim sakatlıkların ardından 3-5 sezon sonrasının hayallerini kurmak yerine, "Önemli olan sağlık" diyorum. Onun dışında çalışmama, beslenmeme ve dinlenmeme çok özen gösteriyorum. Çünkü futbolu gerçekten çok seviyorum ve her şeyden önce işim geliyor. Antrenmandaki çalışmalarımda en üst düzeye çıkmaya çalışıyorum, eksiklerimi gidermek için hocalarımla, ağabeylerimle konuşuyorum. Tabii tüm bunları yerine getirdiğinizde "Neden Milli Takım olmasın, neden bir büyük takım olmasın?" diye düşünüyorsunuz. Bunları düşününce daha da fazla çalışmanız gerekiyor. Çünkü o takımlarda baskı daha fazla, daha büyük bir kitleyi temsil ediyorsunuz ve bu zorluklarla başa çıkabilmek için hazır hale gelmeniz gerekiyor.

Biraz önce "Kuvvetli olursam oynayabilirim" dedin ya, bunun için neler yapıyorsun veya neleri yapmıyorsun?

Öncelikle antrenmanlarda çok iyi çalışmak lâzım. Bunun ötesinde bir eksiğiniz varsa bunu gidermek için mutlaka ekstra çalışmanız gerekiyor. Bunların dışında yapacağınız tek bir şey var, dinlenmek. Dinlenmediğiniz takdirde antrenmandaki bütün çalışmanız boşa gider. Yediğinize, içtiğinize çok dikkat etmeniz gerekir. Futbolcu olduğunuz için özel hayatınızda bir takım kısıtlamalara gitmeniz de şart.

Bu dinlenme konusu önemli. Birçok teknik direktör, Türk oyuncuların dinlenmeyi bilmediğinden dert yanıyor.

Futbolcunun işi futbol oynamak. Dinlenmek de tıpkı antrenman ya da maç yapmak gibi bu işin bir parçası. Oyuncuların dinlenmeyi de mesainin bir gereği olarak değerlendirmesi gerekiyor. Rıza Hocamız da bu ayrıntılara çok önem veren bir teknik direktör. Futbolun doğası gereği oyuncunun kuvvetli olması gerektiğini sürekli anlatıyor. Ne kadar yetenekli olursanız olun, kuvvetli olmadığınız sürece bu yeteneğinizi sahada sergilemeniz mümkün değil. Kuvvetli olmanız size doğru düşünme avantajını da getiriyor. Çünkü oyuncu yorgun olduğunda düşünme kabiliyetinde de kayıplar yaşıyor. Dikkat ederseniz büyük hatalar oyuncuların yorulmaya başladığı dönemde ortaya çıkıyor.

İnsanın kendisini bilmesi lâzım

Ülkemizde çok yetenekli genç oyuncuların büyük kısmının gereken sıçramayı yapamadığını görüyoruz. Sen yolun bu çetrefilli kısmını geçmiş bir oyuncu olarak o aşama noktasında neler yaşandığından söz edebilir misin?

O yaş dönemindeki arkadaşlıklar çok önemli. Aynı yaş grubunda iyi arkadaşlığın getirdiği bir başarının ardından profesyonel liglere geldiğinizde bambaşka şeylerle karşılaşıyorsunuz. Bu noktada her türlü sıkıntıyı yaşayabiliyorsunuz. Maç kaybediyorsunuz, tepki görüyorsunuz, bazen paranızı alamıyorsunuz. Bu sıkıntılarla baş etmeniz gerekiyor. Bir de bizim ülkemizde oyuncular çok çabuk bir noktaya getirilip çok çabuk yerin dibine sokulabiliyor. Bunlar da genç oyuncuların dengesini bozuyor. Şimdi birisi bana "Sen çok yeteneklisin, uçuyorsun, kaçıyorsun" dese, "Hadi oradan" derim. İnsanın kendisini de bilmesi gerekiyor.

Kazandığın parayı nasıl değerlendiriyorsun, ailen için neler yapıyorsun?

En zor durumlarda hep ailem yanımdaydı. Öncelikle ailemin de benim standartlarımda yaşamasını isterim. Bir insan için ailesi her şeyden önce gelmeli. Onları rahat ettirmeye çalışıyorum. Ama onların benden bir beklentisi yok. Tek istedikleri sağlıklı olmam. Maçta bir sakatlık yaşadığımda annemin içi gider. Maçtan sonra mutlaka arayıp sorar. Diğer yandan futbolcunun para kazanacağı süre çok uzun değil. Ben de futboldan sonraki hayatımı bugünkü düzeyde sürdürebilmek için gereken yatırımları yapıyorum. Zaten bugünkü oyuncular geçmişteki olumsuz örneklerden ders alarak daha doğru işler yapıyor.

Herkesten öğreneceğiniz bir şeyler vardır

Nasıl bir insansın? Nelere kızar, nelerden hoşlanırsın?

İnsanları kırmamaya çalışırım. Karşımdakini kırmaktansa içime atmayı tercih ederim. Bazen bu içe atışlar anlamsız olarak dışa vurabiliyor. Başlangıçta da söylediğim gibi önemli olan insan kazanmak. Bugüne kadar hangi kulüpte olursa olsun, yöneticisi, hocası, yardımcısı, masörü, malzemecisi, aşçısı, temizlikçisi kim olursa olsun herkesle arkadaş olmaya çalıştım. Statüsü ne olursa olsun herkesten öğreneceğiniz bir şey mutlaka vardır. Bugüne kadar kavga ettiğim insan yok diyebilirim.

Bekâr olmak oyuncu için bir dezavantaj mı sence?

Eğer kendinizi bilen bir insansanız fazla bir zorluğu yok. Bir şov dünyasının içindesiniz. Çevrenizde her türlü insan bulunuyor. Size başka şekilde yaklaşanlar oluyor. Ama kendinize belli ölçüler koyarsanız bir sıkıntı yaşamazsınız. Eskişehir'de Serdar ağabeyle aynı evde yaşıyoruz. Antrenman biter, tesiste veya dışarıda yemeğimizi yer, evimize gidip dinleniriz. O da benim gibi antrenmanın ardından dinlenmeyi seven bir oyuncu. Evlilik konusuna gelince, bu bir kısmet işi. Ama benim kafamda 30'lu yaşlarda evlenmek var.

Futbolun dışındaki hayatında neler var?

Kitap okumaya çalışıyorum. Müzik dinliyorum. Bu konuda herhangi bir takıntım yok. Arabesk, türkü, R&B, hip-hop o andaki ruh halim hangisine müsaitse dinlerim. Bunun dışında Eskişehir son derece modern bir şehir. Avrupa kentlerine benziyor. Dolayısıyla şehrin sosyal hayatına rahatlıkla katılabiliyorsunuz.