TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Harun Tekin: "İyi kaleci 1 puan demektir" 1.12.2014
Harun Tekin: "İyi kaleci 1 puan demektir"
Uzun süre yedek bekledikten sonra bu sezon Bursasapor'un 1 numarası olmayı başardı ve gösterdiği performans onu Millî Takım kadrosuna taşıdı. Aslında 18 yaşında 2. Lig'de şampiyonluk yaşayan, genç yaşında büyük sorumluluklar üstlenen bir file bekçisi var karşımızda. Kendisini gözü kara ve cesaretli olarak tanımlıyor, "Kaleci, takımının kötü oynadığı, gol atamadığı bir günde göstereceği performansla gol yemezse, bu da kazanılmış 1 puan anlamına gelir. Kalecinin takım için çok önemli bir konumda olduğunu ve bazen tek başına bile bir maçı kurtarabileceğini düşünüyor, her maça da bu sorumlulukla çıkıyorum" diyor.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

Bu sezon ilk defa Süper Lig'de bir takımın birinci kalecisi oldun ve kısa sürede Millî Takım kadrosuna seçilmeyi başardın. Seni daha yakından tanımak istiyoruz.

1989 İzmir Menemen doğumluyum. Aslen Foçalıyız. İki kardeşiz. Annem ve babam İzmir'de yaşıyor. Babam itfaiyede memur, annem ev hanımı. Ailemde futbol oynayanlar var. Amcam uzun süreler amatör kümede futbol oynamıştı. Ben de onun maçlarını izleyerek büyüdüm.

Futbola nasıl ve ne zaman başladın? Sendeki yeteneği ilk keşfeden kim oldu?

Amcam Menemenspor'da oynuyordu. Ben de o kulübün altyapısında futbola başladım. O sırada 10 yaşındaydım ve futbol okulunda başlamıştım. 17 yaşına kadar kaldığım kulübümde A takıma kadar yükselmeyi başardım.

Çocuklar genellikle kalecilik yapmak yerine gol atmayı tercih eder. Senin kaleci olma hikâyen nasıl gelişti?

En baştan itibaren kalecilik yaptım. Yani sokakta oynarken de kaleciydim. Zaten hayalim de kalecilikti. İzlediğim maçlarda hep kalecilere özenirdim. Taffarel'i, Rüştü abiyi hayranlıkla takip ederdim.

Menemen Belediyespor altyapısında yetiştin. Acaba bir büyük takımın altyapısında eğitim almış olsaydın bugün daha iyi yerlerde olabileceğini düşünüyor musun?

Tabiî Menemen Belediyespor bir amatör kulüptü ve imkânlar da sınırlıydı. Mutlaka eksikleri de vardı. O dönemde beni isteyen İzmir'in profesyonel kulüpleri de vardı ama transferim gerçekleşmemişti. Şimdi düşününce o kulüplerden birine gitseydim acaba bugün burada olur muydum bilemiyorum. Çünkü o dönemde profesyonel kulüplerde genç kalecilere fazla şans tanınmıyordu. Oysa Menemen Belediyespor'da sürekli oynama fırsatı buldum ve bu da benim gelişimime büyük katkı sağladı.

2007 yılında Güngören Belediyespor'a transfer oldun. İzmir'de pek çok profesyonel takım varken bu tercihin sebebi neydi? Mum dibine ışık vermez derler, İzmir kulüpleri o dönemde seni keşfedemedi mi?

Menemen'de bana çok katkı sağlayan hocalarım Erhan Özalp ve Fikret Uzun'un yardımlarıyla Güngören Belediyespor'a transfer oldum. Bir sezon önce Karşıyaka'dan da bir teklif almıştım ama bu transfer gerçekleşmemişti. Sonuçta 17 yaşına geldiğimde Güngören Belediyespor'a transfer oldum. Gelecekteki hedeflerim için Güngören Belediyespor'un daha uygun bir kulüp olduğunu düşünmüştüm ve haklı da çıktım. Takımda benim önümde iki kaleci ağabeyim vardı; Aydın Gençer ve Şükrü Çildoğan. Yarım devre hiç kadroya giremeden üçüncü kaleci olarak bekledim. Devre arasında hocamız değişti ve takımın başına Turhan Özyazanlar getirildi. Kamptaki hazırlık maçında bana verdiği şansı iyi değerlendirip sürekli oynamaya başladım. Takım ilk yarının sonunda Yükselme Grubu'na kalamamıştı. Ama ikinci devrede Klasman Grubunu ilk sırada bitirip play-off'a yükseldik. Yarı finalde penaltılara kalan Bugsaş maçında iki penaltı kurtardım, finalde de Adana Demirspor'u yenerek 1. Lig'e yükselmeyi başardık. O sırada 18 yaşındaydım ve o yaşta böyle bir başarı yaşamak özgüven açısından bana büyük bir katkı sağladı.

Ancak ertesi sezon 1. Lig'den düştünüz…

Evet… Yine de benim açımdan iyi bir tecrübe oldu çünkü 1.Lig'de de takımın birinci kalecisi olarak sürekli oynamayı sürdürdüm ve maç tecrübemi artırdım. Zaten bir sonraki sezonda da 2. Lig'de yine şampiyon olarak 1. Lig'e geri döndük.

Alt liglerde oynamak bir kaleci için avantaj sayılabilir mi?

Bence en önemlisi genç yaşta oynama fırsatı bulmamdı. Belki başka bir takımda olsaydım 18 yaşında bana kaleyi teslim etmeyebilirlerdi. Tabii zaman zaman yedek kaldığım dönemler de oldu ama hiç yılmadım ve bir gün Süper Lig'de oynama hedefimi daima gözümün önüne getirerek çalıştım. Alt liglerde oynamanın bir başka avantajı da daha fazla pozisyonla karşılaşmam ve kendimi daha çok gösterme fırsatı bulmamdı.

Bursaspor'a gelişine gelirsek, bu transfer nasıl gerçekleşti, seni izleyen ve isteyen kimdi?

Bursaspor'un beni daha önce izlediğini biliyordum. Kupada Bursaspor'la eşleşmemiz de benim için iyi bir şans oldu. O dönemde takımın başında bulunan Ertuğrul Sağlam Hoca o maçta beni birebir gözlemledi. Maçı 1-0 kaybetsek de benim açımdan çok iyi geçen bir müsabakaydı. Zaten golü de son dakikalarda penaltıdan yemiştim. Sezon sonunda da Bursaspor'a transferim gerçekleşti.

Bursaspor'da önce Ivankov, ardından Scott Carson ve son olarak da Sebastian Frey gibi üç yabancı kalecinin arkasında uzun süre yedekte bekledin. Bu süreçte üç usta kaleciyle ilişkilerin nasıldı? Onların tecrübelerinden yararlanma anlamında bir usta-çırak ilişkisi kurabildiniz mi?

Yabancı oldukları için iletişiminiz belli bir düzeyi geçemiyor ama ben yine de onları gözlemleyerek kendimi geliştirmeye uğraştım. Ivankov'la bir sezon çalıştım. Gerçekten de çok iyi bir insan ve çok başarılı bir kaleciydi. Onun pozisyon alışını çok başarılı buluyordum ve bu yönünü örnek almaya çalıştım. Scott Carson'dan bir kalecinin nasıl çabuk davranabileceğini öğrendim. Sebastian Frey zaten büyük takımlarda oynamış çok tecrübeli bir isimdi ve onun da tecrübelerinden yararlandım.

Yedek beklediğin sürede oynayabileceğin bir kulübe gitmeyi hiç düşündün mü?

Ertuğrul Hoca döneminde takıma geldiğimde henüz 21 yaşındaydım ve çok eksiğim olduğunu biliyordum O dönemde üçüncü kaleciydim ve daha çok yol almam, pişmem gerekiyordu. Kaleci antrenörümüz Öztürk Tanrıbilir'in o dönemde bana büyük yardımları oldu. İlk iki sezonumda pek şans bulamasam da üçüncü sezonumda ikinci kaleci pozisyonuna geldim ve kupada, ligde zaman zaman oynamaya başladım. Eğer o dönemde şans bulamasaydım belki gideyim derdim ama iki sezonluk pişme sürecinin ardından yavaş yavaş oynama fırsatı da yakalayınca birinci kaleci olmaya yaklaştığımı hissettim. Birinci kaleci olacağıma inanıyordum ve bunun için hiç pes etmeden çalıştım.

Bursaspor'la çıktığın ilk lig maçı senin açından oldukça talihsiz geçmişti denilebilir. Ocak 2013'te Başakşehir'e 4-1 yenildiğiniz o maçla ilgili hatıralarından bahseder misin?

Gerçekten de benim için kötü bir tecrübeydi. O dönemdeki adıyla İstanbul Büyükşehir Belediyespor bize ters gelen bir takımdı ve maçı da ambiyansından hiç hoşlanmadığımız Olimpiyat Stadı'nda oynamıştık. Takım olarak da kötü bir günümüzde olunca maçı 4-1 kaybetmiştik. Tabiî ilk maçın kötü geçmesi benim açımdan bir talihsizlikti ancak yılmadım. Tam tersine oynama fırsatını ikinci kez elime geçirmek için daha çok çalıştım. Sorumluluğumun daha da arttığını düşünerek kendimi buna göre hazırladım.

Bu sezon takımın birinci kalecisi olmayı başardın. Sebastian Frey gibi oldukça kariyerli bir kaleci kadro dışı bırakılırken Şenol Güneş Hoca sana güvenip kaleyi teslim etti. Ona bu güveni nasıl verdiğini düşünüyorsun?

Geçtiğimiz sezonun son beş maçında kaleyi ben korumuştum. O maçlarda iyi bir performans gösterdiğimi ve bu fırsatı iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Şenol Hoca da geldikten sonra Türk kalecilere ve dolayısıyla bana da güvendiğini söyledi ve formayı teslim etti. Ben de bu güveni boşa çıkarmamak için elimden geleni yapıyorum.

Şenol Hoca birinci kaleci olmanı kararlaştırırken seninle neler konuştu, senden neler istediğini ve beklediğini söyledi?

Şenol Güneş hem çok iyi bir hoca hem de çok iyi bir insan. Saha içinde ve dışında bize çok yardımcı oluyor. Türk futbolcular için de büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Bana eksiklerimi söylüyor ve gidermem için de çok yardımcı oluyor. Tabiî ki herkes dört dörtlük değildir, herkesin bir takım eksiklikleri vardır. Önemli olan bunları bilmektir. Bir kaleci için de hangi noktalarda eksik olduğunu bilmek ve bunun üzerinde çalışmak çok önemlidir. Ben de bu doğrultuda çalışıyorum.

Şenol Hoca sana hangi noktalarda gelişmen gerektiğini söylüyor?

Özellikle takımla iletişim konusunda daha iyi olmamı istiyor. Bir maçta yan topta hata yaptığımda o hatamı gösteriyor. Her maç değerlendirmesinde mutlaka benimle ilgili noktalara da temas ediyor ve ben de onun söylediklerine dikkat ederek kendimi biraz daha geliştirmeye uğraşıyorum. Diğer yandan siz de özeleştirinizi yapmak zorundasınız. Ben de iletişim konusunda eksiklerim olduğunu biliyorum. Bu da uzun süre oynamamaktan kaynaklanıyor. Ama düzenli bir biçimde oynadıkça ve arkadaşlarımla saha içinde birlikte oldukça bu eksikliğimi de yavaş yavaş giderdiğimi fark ediyorum.

Bursaspor'da teknik direktör Şenol Güneş'in dışında yardımcılarından Mehmet Kulaksızoğlu da eski bir kaleci. Ayrıca Millî Takımlarda kaleci antrenörlüğü yapmış olan Murat Aydın var. Böyle bir teknik ekiple çalışmak bir kaleci için ayrıcalık olsa gerek.

Elbette avantaj… Hem de çok önemli bir avantaj. Çünkü kaleci, kalecinin dilinden daha iyi anlıyor. Söylediğiniz gibi Şenol Hocanın yanında Mehmet Hoca da Murat Hoca da bana çok yardımcı oluyor. Kalecilerin yalnız adam olduğu düşünüldüğünde bu yoğun destek çok işime yaşıyor.

Kaleciler yalnız olmanın yanında biraz çılgın adamlar olarak tanımlanır. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Sen de çılgın bir kaleci misin?

Çılgın değil de biraz agresif denilebilir. Zaten biraz agresif ve gözü kara olmak zorundasınız. Ben de gözü kara ve cesaretli bir kaleci olduğumu söyleyebilirim.

Kalecilerin en önemli zaaflarından biri yan toplarda yaşadıkları sıkıntılar. Takımlar duran toplardan çok fazla gol yiyor. Seni izlerken ise yan toplara büyük bir güvenle çıkıp "Buraların hâkimi benim" diyen bir kaleci görüyoruz. Özellikle Kayseri Erciyesspor maçında bu özelliğini fazlasıyla ortaya koyduğunu gözlemledim.

Maç oynadıkça özgüvenimin arttığını söylemiştim. İlk oynadığım maçtan bu yana çok yol aldığımı biliyorum. Dolayısıyla oynadıkça yan toplara çıkarken kendime duyduğum güven artıyor. Zaten cesaretli bir kaleciyim. Bu cesaret, özgüven ve maç tecrübesiyle birleştikçe giderek daha iyi performanslar sergileyebiliyorum. Böyle olunca arkadaşlarınızın gözünde size duydukları güveni görüyor ve biraz daha rahatlıyorsunuz.

Şenol Güneş'in "Ben arkadaşlarıma asla sırtımı dönmedim" diye bir sözü var. Bu bir kaleci sözü ve aslında kaleciye de ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?

Ben bir kalecinin takım için 1 puan anlamına geldiğini düşünüyorum. Elbette puanları takım kazanır veya kaybeder ama bir kaleci, takımının kötü oynadığı, gol atamadığı bir günde göstereceği performansla gol yemezse, bu da kazanılmış 1 puan anlamına gelir. Kalecinin takım için çok önemli bir konumda olduğunu ve bazen tek başına bile bir maçı kurtarabileceğini düşünüyor, her maça da bu sorumlulukla çıkıyorum.

Ligimizde ve dünyada hangi kalecileri beğeniyorsun?

Benim dünyadaki 1 numaram Manuel Neuer. Komple bir kaleci. Ayak tekniğiyle, yan toplardaki hâkimiyetiyle, karşı karşıya pozisyonlardaki başarısıyla mükemmel bir kaleci. Keza Chelsea'nin genç kalecisi Courtois'yı da çok beğeniyorum. Türkiye'de Volkan Demirel ve Fernando Muslera çok iyi kaleciler. İzleyerek öğrenmenin de bir yöntem olduğunu biliyorum ve fırsat buldukça Avrupa Ligi'nden maçlar izleyerek oradaki kalecileri gözlemliyorum.

Bursaspor bu sezon keyifle izlenen oldukça güçlü bir takım görüntüsü veriyor. Ancak oyun kalitesini bazı maçlarda skora yansıtmayı başaramadınız. Bunu nasıl açıklamak gerekiyor?

Genellikle maçlara iyi başlıyoruz. Mesela iç sahada oynadığımız Galatasaray ve Beşiktaş maçlarını kazanabilirdik ama ikinci yarılarda yaptığımız basit hatalarla kaybettik. Keza 2-0 öne geçtiğimiz Eskişehirspor maçı 2-2 bitti. Küçük ayrıntılarla puan kaybediyoruz. Ama iyi futbolumuzu sürdürdükçe bu problemi de aşacağımıza ve daha iyi sonuçlar alacağımıza inanıyorum.

Millî Takım'a dört oyuncu birden göndermeyi başaran Bursaspor'un bu sezonki hedeflerinizden söz eder misin? Geçmişteki şampiyonluğunuzu bu sezon tekrarlayabileceğinizi düşünüyor musun?

Her zaman hedefimiz üst sıralarda yer almak ve Avrupa kupalarına katılabilmek. Şampiyonluk konusuna gelince, bir defa oldu, neden bir defa daha olmasın? Ama unutulmaması gereken bir şey var; Bursaspor şampiyon olduğu sezonda da yola şampiyonluk hedefiyle çıkmamıştı. Maç kazandıkça hedefiniz büyüyor. Biz de iyi oynamak ve sonunda ulaşabileceğimiz en iyi noktada ligi tamamlamak istiyoruz. Şu anda takımla taraftar arasında geçen sezondan beri devam eden bir iletişim problemi var. Maçlarımızda eskisi kadar fazla taraftar desteği bulamıyoruz. Oysa Bursa büyük bir kent ve bir futbol şehri. Taraftarımızın da desteğini arkamıza alırsak daha iyi noktalara ulaşabileceğimizi düşünüyorum.

Geçmişte Genç Millî Takım kadrolarında hiç yer almamış bir kaleci olarak direkt A Millî Takım'dan böyle bir davet almayı bekliyor muydun? Kadroda olduğunu öğrendiğinde neler hissettin?

Millî Takım'a gelmek her zaman hedefimdi. Düzenli oynadıkça bu hedefime ulaşabileceğimi biliyordum. Verilen şansı iyi kullandım ve Millî Takım kadrosuna seçildim. Şimdi sorumluluklarımın daha da arttığının bilincindeyim ve burada kalıcı olabilmek için daha fazla çalışmam gerektiğini biliyorum. Kadroda olduğumu öğrendiğimde büyük bir sevinç, gurur ve onur duydum, gözlerim yaşardı. Haberi alır almaz bu mutluluğumu eşimle paylaştım. Bu arada iki yıllık evliyim ve bir oğlumuz var.

Millî Takım kampında nasıl karşılandın?

Burada hiç yabancılık hissetmedim. Zaten Bursaspor'dan dört kişi geldiğimiz için bir sorun yoktu. Ama sadece bu da değil; hem hocalarımızdan hem de diğer arkadaşlarımızdan çok sıcak bir yakınlık gördüm.

Türkiye'de son dönemde çok sayıda başarılı kaleci var. Bu rekabet içinde Millî Takım'daki geleceğini nasıl görüyorsun?

Türkiye'de gerçekten de çok iyi kaleciler var. Şans bulan yerli kalecilerin başarılı olduğu görüldükçe kulüpler ellerindeki yerli kalecilere daha fazla şans veriyor. Tabiî bu durum Millî Takım'daki kaleci rekabetini de çok zorlu bir hâle getiriyor. Bu rekabetin hepimizi daha iyi olmaya zorlayacağını ve hem Türk kaleciliğine hem de Millî Takımımıza olumlu yansıyacağını düşünüyorum.

Seninle birlikte futbola başlayan çocukların çoğu şimdi futbol oynamıyor. Seni onlardan ayıran ve bugün Millî Takım'a kadar taşıyan en belirgin özelliğin neydi?

Her zaman çok çalıştım ve asla pes etmedim. Bir gün iyi yerlere geleceğimi biliyor, hep bunun hayalini kuruyordum. Çok genç yaşta oynama fırsatı bulmam da işime dört elle sarılmamı sağladı. Bursaspor'daki ilk yıllarımda yedek kaldığım dönemde de gelecek fırsatı en iyi şekilde kullanmak üzere hep iyi çalıştım ve sonunda verilen fırsatları iyi kullanarak bugünkü noktaya ulaştım. Ama hep daha iyisi olduğunu biliyorum ve hiç rehavete kapılmadan o daha iyiye ulaşmak için çalışmayı sürdürüyorum. Bugün Millî Takım kadrosundayım ama ben bu formayı giymek ve maça çıkmak istiyorum. Bursa'da mutluyum ve Bursaspor'un kalesini uzun yıllar korumak istiyorum. Uzun vadedeki hedefim ise iyice tecrübe kazandıktan sonra Avrupa'da bir takımın kalesini korumak.

Futbolun dışındaki hayatında nasıl bir insansın?

Sakin ve ev hayatını seven bir insanım. Eşimle, çocuğumla vakit geçirmek beni çok mutlu ediyor.