34
kırmızı-beyazlı topluluğun oluşturduğu Parc des
Princes’in çimlerine ayak basan on birlere bakıldığında iki
takım da benzer dizilişlerle sahadaydı. Tek fark orta
sahada Millî Takımımızın Selçuk İnan’ı tek ön libero alarak
kullanmasına karşılık Hırvatların o bölgeyi Luka Modric
ve Milan Badelj’le emniyete almayı tercih etmesiydi. Millî
Takımımızda ise Ozan Tufan, Selçuk İnan ve Oğuzhan
Özyakup’tan oluşan üçlü orta sahanın önünde Cenk Tosun
tek santrfor olarak görev yapıyor, sağ kanatta Hakan
Çalhanoğlu ve sol kanatta da Arda Turan’la tamamlanan
bu yapıda orta sahada hâkimiyet kurma düşüncesi ön
plana çıkıyordu. Lâkin bu oyuncuların iyi günlerinde
olduğu dönemlerde tıkır tıkır işleyen bu plan, aynı
oyuncuların form düşüklükleriyle karşılaştığında sekteye
uğrayacaktı. Evet, Millî Takımımız maç sonu
istatistiklerinde az farkla da olsa topa yüzde 51’e yüzde 49
oranında daha fazla sahip olmuş görünüyordu ancak
Hırvatların 18 şutuna karşılık ay-yıldızlılar sadece 9 şut
çekebilmiş, üstelik onların 7 isabetli şutuna karşılık
sadece 2 kez kaleyi bulabilmişti. Bu rakamlar oyun
içindeki etkinliğin Hırvatlar lehine olduğunun açık bir
göstergesiydi. Rakibimiz 41’inci dakikada Modric’in
yaklaşık 25 metreden yaptığı vuruşla 1-0 öne geçiyor,
Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim’in hamleleriyle ikinci
yarıda biraz canlanan Millî Takımımızın hızı da çabuk
kesiliyor ve bu devrede iki topları direkten dönen Hırvatlar
sahadan 3 puanla ayrılıyordu.
Zagreb’de altın puan
Hırvatistan’la son maçımızı, içinde bulunduğumuz 2018
Dünya Kupası elemelerinin başlangıcında oynadık.
5 Eylül günü Zagreb’in Maksimir Stadyumu’na çıkan Millî
Takımımızda kaleyi Volkan Babacan koruyor, savunma
dörtlümüzü Şener Özbayraklı, Serdar Aziz, Mehmet Topal,
İsmail Köybaşı, orta saha üçlümüzü Ozan Tufan, Okay
Yokuşlu, Kaan Ayhan, forvet üçlümüzü de Emre Mor, Cenk
Tosun ve Hakan Çalhanoğlu oluşturuyordu. Ancak sistem
oyun içinde hücum ve savunma geçişlerine göre
değişecek, Kaan Ayhan zaman zaman sol stoper olarak
savunmanın arasına girerken defansımız da üçlüye
dönecekti. Polonyalı hakemin başlama düğüyle birlikte ön
alanda baskıya başlayan ay-yıldızlılar, gençliğin getirdiği
dinamizmle fiziksel kalite endişesini silip süpüreceğini
haykırıyordu adeta. İlk 10 dakikanın ardından oyunda
dengeyi sağlayan ve kalemizde ciddi biçimde boy
göstermeye başlayan Hırvatlar, Pjaca ve Perisic’le iki kez
direkten döndükleri pozisyonlarının ardından 44’te
kazandıkları penaltıyı Rakitic’le gole çevirip 1-0 öne geçti.
Fakat sahadaki yeni takım pek yenilgiye razı olacak gibi
durmuyordu. Genç oyuncuların dinamizmi her an her şeye
gebe bir maç vadediyordu izleyenlere. Nitekim ilk yarının
uzatmaları oynanırken Emre Mor’un Modric tarafından
düşürülmesiyle bir serbest vuruş kazandık. Kaleye
mesafe 30 metreye yakındı ama topun başında da Hakan
Çalhanoğlu gibi bir usta vardı. Hakan’ın ayağından çıkan
top, barajın içinde yükselen Perisic’in kafasına çarpıp ters
köşeye gidecek ve kaleci Kalinic’i de kontrpiyede bırakıp
ağlarla kucaklaşınca skora denge gelecekti. 1-1’lik ilk yarı
sonucu aynı zamanda maçın da skoru olacaktı.