TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Şahin Aygüneş: "Rüzgârla yarışıyor" 1.04.2010
Şahin Aygüneş: "Rüzgârla yarışıyor"

Trabzon'un Sürmene ilçesinden Almanya'ya göç eden bir ailenin oğlu. Altyapı eğitiminin ağırlıklı bölümünü Karlsruhe'de aldıktan sonra Kasımpaşa'ya transfer oldu. 16 yaşında Alman Genç Milli Takımları'ndan aldığı teklifi "Vatanı için oynamak gibisi var mı?" diyerek geri çevirdi. Ümit Milli Takımımızın formasını giyiyor ve Kasımpaşa'nın ikinci yarıdaki çıkışında ciddi bir rol sahibi. Sürati ve gol vuruşlarındaki becerisiyle dikkat çekiyor. Gerçek bir dans meraklısı ve kolbastı ustası.

Röportaj: Mazlum Uluç

Bu sezonun özellikle ikinci yarısındaki performansınla herkesin konuştuğu bir oyuncu haline geldin. Bize biraz kendinden ve ailenden söz eder misin?

Almanya'da Nürnberg yakınlarındaki Amsbach'ta 1990 yılında doğdum. Üç kardeşiz. 16 yaşında bir kız kardeşim, bir de yeni doğan erkek kardeşim var. Babam Mercedes fabrikasında çalışıyor, annem ev hanımı.

Futbolla tanışman nasıl oldu?

Her çocuk gibi önce sokakta futbol oynadım. Sonra kasabamızın takımı Hockenheim'da futbol eğitimime başladım. Oradan daha büyük bir kasaba takımına geçtim. Ardından Waldhoff Manheim'a ve son olarak da Karlsruhe'ye transfer oldum. Şimdi de Kasımpaşa için oynuyorum.

Ailen futbolcu olmanı nasıl karşıladı?

Büyük destek verdiler. Babam iki eli kanda olsa maçlarıma mutlaka gelirdi. Hâlâ da öyle. Almanya'dan İstanbul'a gelip Kasımpaşa'nın maçlarında beni takip etmeyi sürdürüyor.

Spora güreşle başladım

Başka spor dallarıyla da ilgilendin mi?

Aslında spora güreşle başlamıştım. Bu arada Uzakdoğu sporlarıyla da ilgilendim. Ama benim için en tutkulusu futboldu ve sonuçta futbolda karar kıldım.

Peki, neden diğer spor dalları değil de futbol? Seni futbola yönelten motivasyon neydi?

Güreşe başladığımda da futbol daha çok ilgimi çekiyordu. Zaten her çocuk gibi mahalle aralarında futbol oynamayı sürdürüyordum. Bu arada babam yeteneğimin farkına vararak beni Hockenheim takımının altyapısına yazdırdı.

Almanya'da dört farklı takımda oynamışsın? Bu geçişler nasıl oldu? Transferlerin nasıl gelişti?

Başlangıçta 9 yaşındaydım ve kendim kulübe gidip yazıldım. Bir yıl sonra daha iyi bir kasaba takımı olan Schöstingen'e kendi isteğimle geçtim. Bu tercihimin nedeni, o takımda çok sayıda arkadaşımın olmasıydı. 13 yaşıma geldiğimde Waldhoff Manheim'dan teklif geldi. Beni izleyip beğenmişler. 1 sezon Waldhoff Manheim'da oynadıktan sonra bu defa Karlsruhe'nin teklifiyle karşılaştım ve oraya gittim. 14 yaşımdan itibaren Karlsruhe'de oynadım.

Türkiye'ye gelmen nasıl oldu? Almanya'da kendine bir gelecek görmedin mi?

Türk futbolcuların Türkiye'de oynama şansının daha yüksek olduğunu düşündüm. Aslında Almanya'dan da transfer teklifleri vardı. Menajerimle bu konuyu görüştük ve Türkiye'ye gelirsem kariyerimde daha çabuk bir sıçrama yapacağım görüşünde birleştik. Kasımpaşa'yı tercih etmemin nedeni ise İstanbul takımı olması, göz önünde bulunmak ve yeni yapılanan bir takımın içinde daha fazla şans bulma ihtimaliydi. Futbol Şube Sorumlumuz Süha Sidal ve Başkanımız Hasan Hilmi Öksüz'ün bu transferdeki istekli tutumları da tercihimi Kasımpaşa yönünde kullanmamda etkili oldu. Çünkü bir oyuncu için ısrarla isteniyor olmak önemli bir faktör.

Almanya'da futbol oynarken Türk olmanın sıkıntısını yaşadın mı?

Bir döneme kadar hiçbir sorun yaşamıyorsunuz. Hatta o döneme kadar Türk oyunculara fazlasıyla değer veriyorlar. Çünkü Türk oyuncular gerçekten de yetenekli. Ancak iş milli takım konusunda tercih yapma aşamasına geldiğinde, eğer Türkiye'yi seçtiyseniz sorunlar başlıyor. O zaman takımda yer alma şansınız azalıyor. Antrenörler tercihlerini Almanya Genç Milli Takımlarında oynayan oyunculardan yana kullanıyor ve siz ikinci planda kalıyorsunuz.

Almanlardan milli takımlarında oynama konusunda bir teklif aldın mı?

Almanya U16 Milli Takımı için teklif aldım ve gidecektim. Çünkü o döneme kadar Türkiye'den beni isteyen olmamıştı. Ama Almanların çağrısından kısa bir süre sonra Türk Milli Takımından davet aldım ve tabii Türkiye'yi seçtim.

Tarafsız bir gözle bakılınca, Alman Milli Takımı Dünya ve Avrupa Şampiyonaları'nda defalarca kupa kaldırmış, her büyük organizasyonda yer almış bir takım. Neden Almanları değil de Türkiye'yi seçtin?

İnsanın kendi vatanı için oynaması hiçbir şeyle kıyaslanamaz ki… Almanya'yı tercih eden Türkleri sanırım farklı bir şekilde yönlendiren insanlar var. Ama ben bu konuyu ailemle konuştuğumda Türkiye'yi tercih etmem dışında bir alternatif gündeme gelmedi. Babam sanki Almanlar bana hiç böyle bir teklif yapmamış gibi davrandı. Onun aklındaki tek düşünce oğlunun Türkiye için oynamasıydı.

Orada aldığın altyapı eğitimi ile Türkiye'dekini kıyaslar mısın?

Türkiye'deki durumu çok iyi bilmiyorum. Ama Almanya'daki altyapılarda çok ciddi biçimde taktik eğitimi veriliyor. Oyuncunun nerede duracağı, nereye koşacağı, topla buluştuğunda neler yapacağı, rakibine nasıl müdahale etmesi gerektiği konuları çok küçük yaştan itibaren öğretilmeye başlanıyor ve tüm bunlar tekrarlana tekrarlana alışkanlık haline getiriliyor. Zaten son sezonlara bakarsanız çok sayıda genç gurbetçi oyuncunun Turkcell Süper Lig'e transfer edildiğini görüyorsunuz. Bu da bizim aldığımız altyapı eğitimi sayesinde biraz daha önde olmamızdan kaynaklanıyor. Almanya'da ayrıca kuvvet çalışmaları da büyük önem taşıyor. Karlsruhe'de haftada en az bir kere ağırlık çalışması yapardık.

Dersleriniz kötüyse futbol hayatınız olumsuz etkilenir

Futbolla birlikte eğitimini de sürdürebildin mi?

Elbette. Almanya'da sistem zaten bunun üzerine kurulmuş durumda. Eğitime çok değer veriyorlar. Yönetim kadroları içinde öğretmenler de bulunuyor. Oyunculardan karnelerini istiyorlar. Eğer karneniz kötüyse antrenmana çıkmama cezası alabiliyorsunuz. Sonra da sizin zayıf olan derslerinizde başarılı olabilmeniz için öğretmen desteği sağlıyorlar ve özel dersler veriyorlar. Eğer derslerinizde başarılı olamazsanız bu futbolunuza da olumsuz yansıyor. Ben de lise düzeyinde eğitimimi tamamladım. Üniversite dönemine geldiğimde ise Kasımpaşa'ya transfer oldum.

Türkiye'ye uyum sağlamakta zorluk çektin mi? Buradaki hayatın sana farklı gelen yönleri var mı?

Gerçekten de iki ülkenin sosyal yaşamları oldukça farklı ve uyum sağlamak kolay değil. Ancak ben bu konuda kendimi şanslı görüyorum. Buraya uyum sağlamakta hiç zorluk çekmedim. Çünkü önemli olan gittiğiniz takımın sizi olumlu algılaması ve kabullenmesi. Bu anlamda Kasımpaşa'daki takım arkadaşlarım beni hemen kabullendi. İlişkilerim son derece iyi olduğu için çok çabuk uyum sağladım. Burada bana zor gelen tek şey ise trafiğin karmaşası.

Kasımpaşa'ya ilk geldiğin dönemde uzunca bir süre yedek bekledin. O dönemlerde aklından neler geçti? Hiç "Niye Türkiye'ye geldim?" diye düşündün mü?

Elbette hiç bir futbolcu yedek kalmaktan hoşlanmaz ve oynamak ister. Bir de benimle aynı yaşta olan ve Almanya'dan gelen takım arkadaşım Barış Başdaş hemen kadroya girip oynamaya başlayınca bende "Neden oynayamıyorum?" diye bir düşünce oluşmuştu. Bu noktada önünüzde iki yol var. Ya küsüp vazgeçersiniz ya da hiç pes etmeden daha fazla çalışarak kadroya girmek için sonuna kadar zorlarsınız. Ben ikinci ve doğru olan yolu seçtim. Çok çalıştım ve sonunda Yılmaz Hocam da bana güvenip forma şansını verdi. Bir de Fenerbahçe maçında oyuna girdikten 5 dakika sonra gol atınca önüm açıldı.

Fenerbahçe'ye attığın o golle ilgili bir hatıran var mı?

Şükrü Saracoğlu Stadı'nda ısınırken oyuna girmek için kenara çağırılmak bile heyecan vericiydi. Golü attığımda ne yaptığımı, nasıl sevindiğimi bile hatırlamıyorum. Sadece sonradan maçın görüntülerini izleyerek attığım gol hakkında bir fikir sahibi olabildim.

Azar Karadaş ve Gökhan Güleç'le rekabet içindesin ve onları geride bırakarak ilk on bir oyuncusu oldun. Yılmaz Vural senin hangi özelliklerini beğendiği için böyle bir tercih yapmış olabilir?

Öncelikle süratliyim. Gol bölgelerine çok çabuk girebiliyorum. Gol vuruşlarım da fena değil. Ama bu soruyu Yılmaz Hocaya sormak gerekir.

Özeleştiride bulunur musun? Kendinde eksik gördüğün yönler var mı?

Eksiklerimi görmeye ve antrenmanlarda bu eksiklerimi gidermeye çalışırım. Mesela sırtı dönük oynamayı pek bilmiyorum. Ama o bölgede oynayan bir futbolcunun sırtı dönük olarak topu tutabilmesi gerekiyor. Aslında ben yüzü kaleye dönük oynayan tipte bir oyuncuyum ama bazen sırtı dönük top aldığınızda da neler yapmanız gerektiğini bilmeniz ve topu saklayarak takımın öne çıkmasını sağlayabilmeniz gerekiyor. Bir de kafa toplarında pek iyi değilim. Tesislerde kalmanın benim için bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Antrenmanlar bittikten sonra boş vakitlerimiz oluyor. Stat hemen önümüzde. Çıkıp koşabiliyorum ya da salona girip ağırlık çalışabiliyorum. Sadece takım antrenmanıyla yetinmiyorum yani.

Ligimizde beğendiğin oyuncular var mı?

Alex çok iyi bir futbolcu. Arda Turan da öyle. Benim bölgemde oynayan oyunculardan da Makukula'yı çok beğeniyorum ama onunla benim özelliklerim çok farklı tabii. Bu arada Cenk ağabeyi de unutmamam gerek. Bence en fazla şey öğrenebileceğim oyuncu Cenk İşler.

Bu da önemli bir nokta. Bazı takımlarda genç oyuncularla tecrübeliler arasında bir kopukluk vardır. Bazılarında ise tecrübeli oyuncular gençler için bir tür öğretmen görevi görür. Kasımpaşa'da bu açıdan durum nasıl?

Bizim takım bu açıdan mükemmel. Hele kendi adıma konuşmam gerekirse ağabeylerimin desteğini hep yanımda hissediyorum. Yanlış bir koşu yaptığımda Cenk ağabey mutlaka uyarır. Ya da Murat ağabey topu ayağına aldığımda nereye koşmam gerektiğini söyler. Ali ağabey de öyle.

Türkiye'de genç oyuncular çok değerli

Türkiye'deki genç oyunculara yeterince şans verildiğini düşünüyor musun?

Genç Milli Takımlara geldiğimizde, Türkiye'de oynayan arkadaşlarımızı kıskanırdık. Biz Almanya'da kulüplerimizin genç takımlarında oynarken, buradaki arkadaşlarımız A takımlarıyla antrenmana çıkıyorlardı. Ben Türkiye'de genç oyunculara çok değer verildiğini düşünüyorum. Özellikle Kasımpaşa'da, Kayserispor'da, Bursaspor'da bunu gözlemek mümkün. Mesela ben U16 Milli Takımı'na geldiğimde Bursaspor'dan Eren Albayrak, Serdar Aziz ve Sercan Yıldırım A takımın oyuncusu olmuşlardı.

Almanya'da futbola bakışla Türkiye'de futbola bakış arasında nasıl farklar görüyorsun?

Türkiye'de futbol neredeyse tek spor dalı ve her şey anlamına geliyor. Almanya'da da futbol çok önemli bir spor ama başka branşlar da var. Dolayısıyla Türkiye'de futbol üzerindeki ilgi yoğunlaştıkça futbolcu üzerindeki baskı da artıyor.

Kasımpaşa'nın oynadığı futbol izleyenler açısından son derece keyifli. Peki, saha içinde siz o futbolu oynarken neler hissediyorsunuz?

Benim açımdan da çok keyif verici bir oyun oynuyoruz. Bu oyun tarzı benim futbol stilime de çok uygun. Ayağa paslarla oynanan futbol Yılmaz Hocanın eseri ve bence bir futbolcunun tatmin olması açısından en güzel oyun tarzı da bu. Rakibin oyununu bozmak için oynanan futbol, oyuncuya keyif vermez. Elbette topu kazanmak için çaba harcamanız gerekir ama doğru yerde ve doğru zamanda baskı yapmayı da bilmeniz gerekir. Kasımpaşa'nın bu anlamda çok dengeli bir futbol oynadığını düşünüyorum.

Artık Ümit Milli Takım kadrosundasın ve orası da A Milli Takım'ın kapısı sayılır. A Milli Takım için ne zaman hazır olacağını düşünüyorsun?

Ben kendimi hazır hissediyorum, "Gel oyna" deseler hemen oynarım. Açıkçası en büyük hedefim 2012 Avrupa Şampiyonası elemelerinde A Milli Takım kadrosuna girebilmek.

Almanlar bizden korkuyor

Milli Takımımız 2012 Avrupa Şampiyonası elemelerinde Almanya ile eşleşti. İki ülkenin futbolunu da yakından tanıyan bir oyuncu olarak bu eşleşmede kimi daha şanslı görüyorsun?

Türk futbolu benim çocukluk yıllarımın çok ötesinde bir noktada. Çok hızlı bir gelişme sağlandığını düşünüyorum. Ve şunu da çok iyi biliyorum ki, Almanlar bizden korkuyor. Bizim açımızdan ise Almanya korkulacak bir takım değil, sadece güçlü bir rakip. Bir de seyirci açısından bakıldığında Almanya'daki maç da bizim için evimizde oynayacağımız bir karşılaşma olacak. Bence Türkiye'nin Dünya Kupası finallerinde olmaması büyük bir şanssızlık.

Peki, sen 2002 Dünya Kupası'nda üçüncü olduğumuz dönemi hatırlıyor musun?

Hatırlamaz olur muyum? Sevinçten deliye dönmüştüm. Yaşım küçük olduğu için babam dışarı çıkmama izin vermemişti. Sokaktan konvoylar geçiyordu ve evin içinde camdan cama atlıyordum.

Bundan sonrası için kariyer planlamanda neler var?

Kariyerimi performansım belirleyecek. Bir forvet oyuncusu için de performansın en belirleyici kriteri attığı goller. Umarım gollerimi sürdürürüm ve kariyerim de bu performans doğrultusunda gelişir. En büyük hayalim Milli Takım'da oynamak. Tabii her futbolcu gibi ben de büyük takımlarda forma giymek istiyorum.

Yeniden Almanya'ya dönüp Bundesliga'da oynamak gibi bir hayalin var mı?

Tabii, Bundesliga'da oynamak benim için güzel olur. Alman Ligi, Avrupa'nın en kaliteli liglerinden birisi. Geriye dönüp baktığımda ciddi bir gelişme sağladığımı görüyorum. Ama gelişmenin sonu yok. Daha çok çalışarak, daha çok isteyerek bir gün Avrupa'nın iyi liglerinden birinde oynayabileceğimi düşünüyorum.

Yurtdışına gittiğinde lisan zorluğu da çekmezsin herhalde.

Almanca ve İngilizce biliyorum. Eğer bu dillerin konuşulmadığı bir ülkeye gidersem de kısa sürede o ülkenin dilini öğrenebileceğimi düşünüyorum. Kasımpaşa'da yabancı oyuncular kısa sürede Türkçeyi öğrenebildiğine göre ben de onların dillerini öğrenebilirim.

Almanya'dan gelen oyunculara göre Türkçen gayet iyi. Bunu neye borçlusun?

Annem ve babam Almancayı çok iyi derecede biliyor. Ama bizim evimizde sadece Türkçe konuşulur. Dolayısıyla ben de bu konuda bir sıkıntı yaşamıyorum.

Özel hayatında nasıl bir insansın? Nelere kızarsın, nelerden hoşlanırsın?

Arkadaşlarım benim pozitif bir insan olduğumu söyler. Keyifli birisiyim ve şakalaşmaktan hoşlanırım.

Futbolun dışında kalan zamanlarında neler yaparsın?

Sinemaya gitmeyi, sevdiğim insanlarla olmayı severim. Öyle ortamlarda bol bol şaka yapar, gülerim. Dans etmeyi severim ve iyi de beceririm.

Bir Trabzonlu olarak kolbastı oynamayı da öğrendin mi?

(Gülüyor) Onu öğrenmedim, zaten doğuştan biliyordum. Almanya'daki Türk düğünleri çok güzel olur ve oralarda oynarım. Babam sayesinde ben de Orhan Gençebay hayranı oldum. Volkan Konak'ı, Adnan ve Sinan Yılmaz kardeşleri dinlemekten çok hoşlanırım. Sinan Yılmaz'la karşılıklı kolbastı oynamışlığım da vardır.