TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Yıldıray Baştürk: "Avrupa'daki misyonum bitmedi" 29.02.2008
Yıldıray Baştürk: "Avrupadaki misyonum bitmedi"

Tam 10 yıldır Bundesliga'da forma giyiyor ve Alman Ligi'nin en yetenekli oyuncuları arasında gösteriliyor. Son şampiyon Stuttgart'a yaptığı transfer de kalitesinin belgesi. Son dönemde yaşadığı sakatlıkların ardından kendisini yeniden bularak Euro 2008'de Milli Takım'la zirveye çıkmayı hedefliyor. Türk takımlarının transfer tekliflerine karşılık Avrupa'dan ayrılmaya niyetli olmadığını, ancak birkaç sezon sonra Süper Lig'e gelebileceğini söylüyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Milli Takımımızın dünya üçüncülüğü başarısındaki kilit oyunculardan birisin. Bochum, Bayer Leverkusen ve Hertha Berlin derken, şimdi son şampiyon Stuttgart'ta forma giyiyorsun ama ne Stuttgart ne de sen eski günlerinizdeki gibi değilsiniz. Bunun sebebi ne?

Geçtiğimiz sezon Stuttgart sürpriz bir biçimde şampiyon olmuştu ve ben de şampiyon takımdan teklif alınca fazla düşünmeden kabul ettim. Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olmak teklifi kabul etmemde önemli bir etkendi. Bu ligde oynadığınızda uluslararası alanda ön planda oluyorsunuz. Ancak işler benim istediğim gibi gitmedi. İlk transfer olduğum dönemde sakatlandım. Henüz hazırlık kampındaydık ve sonrasında kolay toparlanamadım. Oynayamadığım ilk 10 maçta Stuttgart 10 puan topladı. Daha sonra sakatlık dönemimi atlatıp oynamaya ve takım da maç kazanmaya başladı. Ama bu bir gerçek ki, sakatlık dönemi beni oldukça geriye attı. Hem Stuttgart'a hem de Milli Takım'a yeterince yararlı olamadım. Ancak iki aydır çok iyiyim. Takımın Dubai'deki hazırlık kampı benim açımdan da oldukça faydalı geçti. Sezonun ikinci yarısında çok daha iyi oynamak ve fiziksel açıdan tam anlamıyla hazır hale gelerek Euro 2008 finallerinde Milli Takım'a daha fazla katkı yapmak istiyorum.

Son dönemde çok sık sakatlıklar yaşadın. Tedaviyle ilgili sorunların mı var? Yoksa ülkemizde olduğu gibi Almanya'da da oyuncudan tam anlamıyla iyileşmeden oynaması mı isteniyor?

Evet, Almanya'da da böyle bir durum söz konusu ve özellikle önemli oyuncuların üzerinde oynamaları için bir baskı oluşuyor. Ben de takımın kilit oyuncularından birisi olduğum Hertha Berlin'de ve Stuttgart'ta böyle bir durumla karşı karşıya kaldım. Tamam, belki iyileşiyorsunuz ama tam hazır olmadan oynatıyorlar. Benim de aslında oynamaya ihtiyacım var ve biraz da acele ediyorum.

Futbolu özlüyor mu insan sakat olduğunda?..

Tabii ki özlüyorsunuz ve oynamak istiyorsunuz. Ama hazır olmadan oynamak da iyi bir şey değil. Ben iki sene içinde bunu yaşayarak tecrübe ettim. Ama şimdi iyi yoldayım.

Tottenham yerine Stuttgart'ı seçtim

Beş yıl öncesine dönüp kariyer planlamana baktığında bugün istediğin noktada bulunduğunu söyleyebilir misin? Yoksa daha iyi yerlerde mi olmalıydın? Mesela İspanya Ligi'nde…

Tabii ki daha iyi yerlerde olabilirim. Gerçi İspanya Ligi'nden teklif de aldım ama ben üst düzey takımlarda oynamak isterim ve öyle bir teklif gelseydi giderdim. Orta sıra takımlarına gitmek istemedim açıkçası. Aynı şekilde İngiltere'den teklifler aldım. Geçtiğimiz sezon Tottenham beni istedi ama Almanya şampiyonu Stuttgart'ın teklifi benim için daha cazipti. Ancak dediğiniz gibi, son iki sezondur yaşadığım sakatlıklar olmasaydı performansım çok daha iyi düzeyde olabilirdi. Yine de kariyerimin gelişiminden memnunum. Henüz 29 yaşındayım ve önümde futbol oynayabileceğim 5-6 sezon daha var.

Her daim Süper Lig takımlarının transfer gündeminde bulunan bir oyuncusun ama sen Türkiye'de oynamaya pek sıcak bakmıyorsun. Bunun sebebi ne?

Bundesliga'ya çıktığım günden beri, yani 18 yaşımdan bu yana her yaz ve kış transfer döneminde gündemde oluyorum. Sadece gazetelerin yazdıklarıyla değil, gerçekten teklifler de alıyorum. Her zaman söylüyorum, "Bir gün Türkiye'ye geleceğim" diye. Ama önümde 5-6 sezonum daha var ve birkaç sene sonra Türkiye'ye gelebilirim.

Türk kulüplerinde bir olumsuzluk mu görüyorsun, onun için mi gelişini erteliyorsun?

Hayır, bir olumsuzluk görmüyorum ama şu anda Türkiye'yi Avrupa'da temsil ediyorum.

Turkcell Süper Lig'i kariyer olarak bir gerileme diye mi düşünüyorsun?

Tam olarak böyle söylemek istemiyorum ama hepimiz biliyoruz ki, Türkiye'de futbol oynamak isteyen her oyuncunun Avrupa'ya gitmek gibi bir hayali var. Ben de oradayım zaten. Niye tutup da Türkiye'ye geleyim ki? Oradaki misyonumun henüz bitmediğini düşünüyorum.

Türkiye'de altyapı yatırımı yetersiz

Futbolu bir yana bırakırsak, Bundesliga kulüpleri ile Türk kulüpleri arasında yapısal bir kıyaslama yapabilir misin?

En önemlisi altyapı farkı. Almanya'da çocuklar 7 yaşında futbola başlıyor. Türkiye'de ise altyapı imkânları çok iyi değil. İngiltere, İspanya ve Almanya gibi ülkeler altyapılarının gücü sayesinde çok sayıda kaliteli oyuncu yetiştirebiliyor. Türkiye'de altyapıya yeterli yatırım yapılırsa var olan yeteneklerin daha kolay ve çok sayıda ortaya çıkarılabileceğini düşünüyorum.

Bunu söylediğinde bir yanlış anlaşılma olabilir. Türkiye'deki insanlar, "Bizim Süper Lig kulüplerimizin bir kısmı da iyi altyapılara sahip" diye düşünebilir. İstersen Almanya'nın bu konudaki farkını biraz daha açalım.

Evet, Almanya'da sadece birkaç büyük takımın altyapısının kaliteli olmasından söz etmiyorum. Türkiye'de birkaç büyük takımın altyapısı iyi olsa bile sonuçta belirli sayıda oyuncu kapasitesine sahipler. Bu nedenle çok sayıda yetenek keşfedilemeden kaybolup gidebiliyor. Oysa Almanya'da daha alt liglerdeki kulüpler de sağlam altyapı organizasyonlarına sahip. Mesela 2. Lig takımı Essen'de yetişen Ali Bilgin, Barış Özbek ve Serkan Çalık gibi oyuncular Türkiye'de büyük takımlarda forma giyebiliyor. Üstelik hiç problem yaşamadan profesyonelliğin en üst düzeyinde oynayabiliyorlar. Benim açımdan da böyle. Oyun anlayışımı, disiplinimi hep altyapıda aldığım eğitime borçluyum.

Türkiye'deki yöneticilik anlayışı da biraz farklı. Burada her gün medyanın önündeki yönetici tipleriyle karşı karşıyayız. Tugay Kerimoğlu'na bu konuda sorduğum soruya "Ben kulüp başkanını bir kez gördüm, o da sözleşme imzalarken" karşılığını almıştım. Almanya açısından durum nasıl?

Almanya'daki bakış açısı da İngiltere'dekine benziyor. Orada da başkanlar çok göz önünde değil. Ben de başkanı sadece imza attığım gün ve takımın açılışında gördüm. Almanya'da profesyonel kadrolar görev yapıyor, menajerler ön planda oluyor.

Doğru sistem de galiba işinin ehli profesyonellerin iş başında olması…

Bu biraz da futbol kültürüyle ilgili bir şey. Elbette kimin ön planda olacağı, kimin işleri yürüteceği herkesin kendi seçimi ama kulüplerin bulundukları noktalara bakarsak Avrupa'daki uygulamanın daha doğru olduğunu söyleyebiliriz.

Süper Lig giderek gelişiyor

Almanya'dan bakıldığında bizim ligimizin durumunu nasıl görüyorsun? Turkcell Süper Lig, Avrupa'daki beş büyük ligin neresinde?

Bence Süper Lig de hemen bu beş büyük ligin arkasından geliyor. Üstelik Türkiye'de her geçen gün gelişen ve seviyesini yükselten bir ligle karşı karşıyayız. Bu sezon Fenerbahçe'nin Avrupa kupalarında gösterdiği başarı da Türk futbolu açısından önemli bir avantaj. Artık çok büyük starlar da Türkiye Ligi'ne gelebiliyor. Bir Roberto Carlos bunun en önemli örneği. Belki "Yaşlı olduğu için Türkiye'ye geldi" denilebilir ama bence başka bir lige de gidebilirdi. Hatta Real Madrid'de rahatlıkla iki sezon daha oynayabilirdi. Ama Türkiye'yi tercih etti. Bu tip starların Türkiye'ye gelmesi ligin kalitesini de artırıyor. Bundan beş-altı sene önce hiç kimse Roberto Carlos'un Türkiye'ye gelebileceğini düşünemezdi.

Fakat yine de bizim ligimizde bir tempo sorunu var gibi görünüyor.

Tabii ki İngiltere, İspanya veya Almanya'da futbolun çok daha tempolu oynandığını söyleyebiliriz. Ama bunun fiziksel güçle bir ilgisi yok. Oradaki oyun anlayışı çok farklı. Biraz önce de söylediğim gibi, Türkiye'ye dünya çapında kaliteli oyuncular geldikçe tempo sorunu da ortadan kalkacak.

O zaman yabancı transferinin ülke futbolu için zararlı olmadığını düşünüyorsun.

Elbette değil. Ama biraz önce de söylediğim gibi bir yandan altyapınızı geliştirecek ve kendi kaliteli oyuncularını üreteceksiniz, bir yandan da yabancı yıldızlarla liginizin kalitesini artıracaksınız. İngiltere'de, İspanya'da bunun örneklerini görüyorsunuz. Hem ligleri son derece kaliteli hem de yerli oyuncuları dünya çapında futbolcular.

Türkiye'deki şampiyonluk yarışı hep aynı takımların arasında dönüyor. Almanya'da ise daha fazla takımın bu hedefe ulaştığını görüyoruz.

Aslında Almanya'da Bayern Münih, İngiltere'de de Manchester United gerçeği var. Yine de onların dışında çok farklı takımlar şampiyonluğa ulaşabiliyor. Türkiye'deki takımlar arasında bütçeler açısından uçurumlar var. Ama Almanya'da Bayern Münih ne kadar zengin bir kulüp olursa olsun diğer takımlar da ona yakın bütçelere sahip. Türkiye'de bir başka sorun da üç büyük takımın kurduğu hegemonyanın diğer takımların özgüvenini kırması.

Bir yandan da şehrin takıma verdiği destek var. Türkiye Ligi'ndeki takımların yarısı iki şehirde toplanırken, Bundesliga'da her takım farklı bir şehirden geliyor ve bu takımlar kendi kentlerinin desteğini arkasında bulabiliyor.

Bu da büyük bir pay. Seyirci ve destek önemli. Türkiye'de hem bütçeler arası uçurumlar hem büyük kulüplerin arkasındaki desteğin çok güçlü olması hem de diğer takımların özgüven eksikliği böyle bir tabloyu ortaya çıkartıyor. Ama futbol kalitesini yükseltmek için rekabetin artması ve büyük takımların arasındaki yarışa yeni takımların da katılması gerekiyor.

Türkiye Ligi'nde hangi oyuncuları beğeniyorsun?

Almanya'da da olsam Türkiye Ligi'ni yakından izliyorum. Milli Takım'da oynayan çok sayıda yetenekli oyuncu var. Yerli olarak baktığımda Arda'yı çok beğeniyorum. Alex ve Roberto Carlos'un kalitesi de zaten tartışılmaz.

Uyum süreci 5-6 ay sürer

Hertha Berlin'de birlikte çok başarılı olduğun Marcelinho'nun Türkiye'de başarısız olmasını neye bağlıyorsun? Aslında Marcelinho özelinde, oyuncunun uyum problemi denilen şeyi öğrenmek istiyorum.

Marcelinho için kötü futbolcu diyebilmek elbette mümkün değil. Hertha Berlin'de birlikte oynadığımız dönemde gol kralı olmuş, yılın futbolcusu seçilmiş bir oyuncu. Ama Trabzon'a geldiğinde ortam değişikti. Ne olursa olsun bir alışma süreci var. Ben de bunu Stuttgart'ta yaşadım. İlk antrenmanınızda her istediğinizi yapmanız mümkün değil. Alışma süreciniz en az beş-altı ayınızı alır. Çünkü yanınızdaki futbolcular sizin stilini bilmez. Siz de onların nerelere koşu yapabileceğini, hangi özelliklere sahip olduğu zamanla öğrenirsiniz. Bu tanıma sürecinde mutlaka karşılıklı sabır gösterilmesi gerekir. Ama Marcelinho bu süreyi doldurmadan geri döndü. Sanırım o da Trabzon kentine alışamadı. O çok renkli bir adam ve sanırım farklı şeyler arıyordu.

Bir Türk olarak Almanya'da en üst düzeye ulaşabilmiş bir futbolcusun. Almanya'da her Türk oyuncu Almanlarla aynı şansa sahip mi? Yoksa Türk olmanın zorlukları var mı?

Elbette üst düzey futbolcu olabilmenin zorlukları var ama bunları aşmak da sizin elinizde. Ben olayım, Altıntop kardeşler olsun, bizden önce profesyonel olan diğer isimler olsun bu durumun kanıtı. Bir futbolcu için en önemli dönem genç takımlardan profesyonelliğe geçiş sürecidir ve bu noktada birçok yetenekli oyuncu da gereken sıçramayı yapamayabilir. Almanya'da bu sıçramayı gerçekleştiremeyen Türk oyuncular "Bana Türk olduğum için haksızlık yapıldı" diye düşünüyor. Aslında Türkiye'de de dünyanın bütün ülkelerinde de genç oyuncular için aynı kritik eşik söz konusu. Almanya'daki Türk oyuncuların bu eşiği geçemediklerinde "Yabancı olduğum için" bahanesine sığınması doğru değil.

Türk futbolunun yükselişinde gurbetçi oyuncuların katkısı inkâr edilemez. Türkiye, Almanya'yı yakından izliyor ve oradaki yetenekli oyuncuları Milli Takımımıza kazandırmaya çalışıyor. Ancak bazı oyuncuların da Alman Milli Takımı'nı tercih ettiğini görüyoruz. Buradaki sorun ne?

Bu herkesin kendi kararı. Mesela bu durumdaki oyunculardan Serdar Taşçı benim takım arkadaşım. Herhalde "Almanya Milli Takımı'nda oynarsam benim için daha avantajlı olur" diye düşünüyorlar. Ama tabii benim başkalarının kararları için konuşmam doğru olmaz. Sonuçta ben hayalim olan Türk Milli Takımı'nı seçtim. O dönemde Almanlar bana da teklifte bulunmuştu ama 16 yaşımdan itibaren Türk Milli Takımı'nda oynamaya karar vermiştim.

Euro 2008'de Almanya favori

Alman futbolu bir süre duraklama dönemi yaşadı. Littbarski, Möller, Haessler, Sammer gibi oyuncular sahneden çekildikten sonra çok yetenekli isimler çıkaramadılar. Ama 2006'da onlardan fazla bir şey beklenmezken dünya üçüncüsü oldular ve oynadıkları futbolla da büyük beğeni kazandılar. Yeniden ayağa kalkmayı nasıl başardılar? Bu süreçte neler yaptılar?

Almanların en büyük özelliği takım olabilmekti. Bir ara sanki bunu kaybettiler. Şimdi çok kaliteli ve yetenekli oyuncuları da var. Ballack, Schneider, Klose gibi… Bu yetenekli oyuncularla takım ruhunu da yakalayınca eski günlerine döndüler. Bence de 2006 Dünya Kupası'nın en iyi futbol oynayan takımı onlardı. Avrupa Şampiyonası'nın da en büyük favorilerinden biri yine Alman Milli Takımı.

Türkiye'den gönderilen Joachim Löw, bugün Alman futbolunun 1 numaralı teknik direktörü. Bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Löw'le zaman zaman karşılaşıyoruz, konuşuyoruz. Son derece sempatik bir adam. Alman Milli Takımı'nda oynayan arkadaşlarım da ondan çok memnun, tüm oyunculara eşit davrandığını söylüyorlar. Bir artısı da Klinsmann'la birlikte olduğu dönemde Amerika'dan birçok bilim adamı getirmiş ve onlarla çalışmışlardı. Takımın fizik gücünün gelişmesinde bu çalışmaların da büyük katkısı olduğunu söylüyorlar. Dünya Kupası'na çok iyi hazırlanmışlardı. Löw de şimdi aynı sistemi üzerine koyarak sürdürüyor.

Alman futbol kamuoyu da onu kabullenmiş durumda…

Evet, çok seviliyor. Hem futbolcular hem medya hem de kamuoyu tarafından destekleniyor. Tabii bu da Alman takımının oynadığı futbolun kaliteli olmasıyla ilgili.

Alman futbolunda teknik direktör sirkülasyonunun Türkiye'deki kadar yoğun olmadığını görüyoruz. Türkiye'de yarım sezonda dört teknik direktörle çalışan takımlar var.

Türkiye'de teknik direktör olmak zor. Bir kere Türkiye'de kulüp yönetimleri çok sık değişiyor. Almanya'da böyle bir şey söz konu değil. Üstelik orada teknik direktör değiştirmenin bir başka zor tarafı da herkesin sağlam sözleşmeleri ve tazminat maddeleri bulunması. Kimse tazminat ödemek istemediği için böyle olaylar çok sık yaşanmıyor. Teknik direktörü ancak son noktaya geldiklerinde değiştiriyorlar. Bu da istikrarı ve dolayısıyla başarıyı getiriyor.

Portekiz de favorilerden biri

Euro 2008'de Almanların favori olduğunu söyledin ama sence başka hangi takımlar şampiyonluk için avantajlı görünüyor?

Hollanda ve Portekiz de bence favoriler arasında. Çok iyi oyunculara sahipler. Ama tabii turnuva takımı olmayı başarmak da önemli. Orada sürprizler yaşanabiliyor. Bizim de iyi şeyler yapabileceğimizi düşünüyorum. Turnuva öncesinde geçireceğimiz hazırlık dönemi çok önemli. O süreci iyi değerlendirirsek, fiziksel ve mental orak iyi hazırlanabilirsek çok başarılı olabileceğimize inanıyorum.

Bizim Euro 2008'de şampiyon olmamız Yunanistan'ın şampiyon olması gibi mi algılanır? Aynı derecede bir sürpriz mi sayılır?

Yunanistan çok büyük sürpriz olmuştu. Biz de belki sürpriz oluruz ama daha önce elde ettiğimiz bir dünya üçüncülüğümüz var ve oynadığımız futbol çok farklı. Biz Yunanistan gibi kapanabilen bir takım değiliz, korakor bir futbol anlayışımız var. Kendi oyunumuzu oynayarak Avrupa Şampiyonu olmak istiyoruz.

Favorileri sıralarken Portekiz'i de saydığına göre grubumuzdaki en güçlü rakip olarak da onları görüyorsun demektir.

Evet. Çok fazla yetenekli oyuncuları var. Takımın hepsi yıldız. Hepsi maçın sonucunu değiştirebilecek oyuncular. Grupta biz ve Portekiz çekişeceğiz.

Bu tip organizasyonlarda yer almadığımız dönemde başka takımların yıldızlarına özenirdik. Ama bugün durum biraz değişti galiba.

Elbette, bizim de uluslararası oyuncularımız var. Emre, Halil, Hamit, ben çok uzun süredir uluslararası arenada oynuyoruz. Keza Nihat son derece başarılı. Bizim futbolcularımız da artık Avrupa'da tanınıyor ve izleniyor. Türkiye Ligi'nde de tanınan oyuncularımız var. Euro 2008, Türk oyuncusunun uluslararası platformda tanınırlılığını artırmak açısından önemli bir fırsat. Ben Avrupa Şampiyonası'ndan sonra birçok oyuncumuzun daha uluslararası alanda gözde olacağına inanıyorum.

Elemelere iyi başladık ama sonrasında kolay rakipler karşısında bile zorlandık. 2002 Dünya Kupası elemlerine giderken de zorlanmış ancak dünya üçüncüsü olmayı başarmıştık. Elemelerle finallerin havası farklı mı oluyor? Biz de turnuva takımı kategorisinde miyiz?

Biraz önce de söyledim, Avrupa Şampiyonası öncesindeki bir aylık süreçte çok iyi hazırlanabilirsek başarı şansımız artar. 2002 Dünya Kupası'ndaki başarının arkasında bu hazırlık sürecini mükemmel geçirmemiz yatıyordu. Fatih Hocanın bu konudaki ustalığını da herkes biliyor. Elemelerin başındaki havayı yeniden yakalamamamız için hiçbir sebep göremiyorum.

Türk oyuncusu Avrupa'ya çıkmalı

Milli Takımımızda çok genç oyuncular da yer alıyor. Uluslararası bir oyuncu olarak onlara ne tavsiye edersin?

Onlara örnek olmaya çalıyorum. Ama bunu lafla değil, sahadaki ve saha dışındaki duruşumla, davranışımla, konuşmamla ya da futbol görüşümle yapmaya çalışıyorum. Onlara Avrupa'da oynamanın getireceği avantajları anlatıyorum. O futbolu görmek ve içinde olmak kesinlikle daha güzel. Üstelik belli bir performansı yakaladıktan sonra daha iyi yerlere gelmek de kolaylaşıyor. O yüzden hepsine bu cesarette olmalarını söylüyorum. Avrupa Şampiyonası'nda iyi bir sonuç aldıktan sonra oyuncularımızın önemli liglere sıçrayacaklarını düşünüyorum.

Gelecekle ilgili hedeflerinden biraz söz ettin ama biraz daha açar mısın?

Şu anda zaten iyi bir takımda oynuyorum ve üç sezon daha mukavelem var. Ama benim öncelikli hedefim önümdeki 5-6 yılı çok iyi değerlendirmek ve yeniden kendimi göstermek. Önümüzdeki yarım sezonu iyi geçirip Avrupa Şampiyonası'na kapasitemin en üst düzeyinde başlamak istiyorum.

Yıldıray Baştürk futbol dışındaki hayatında neler yapar?

Sinemaya çok meraklıyım, her türlü müziği dinliyorum. Arkadaşlarımla ve ailemle zaman geçirmeyi çok seviyorum.

Tatillerini nerede geçiriyorsun?

Her zaman Türkiye'de tatil yapıyorum. Genellikle Antalya ve Bodrum'u tercih ediyorum. Çünkü burada gördüğüm hizmeti hiçbir yerde göremiyorum.