TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Suat Usta: "Kaybettiklerimin değerini anladım" 29.02.2008
Suat Usta: "Kaybettiklerimin değerini anladım"

PSV'de oynadığı dönemde keşfedildi ve Genç Milli Takımlarda başladığı kariyerini Ümit Milli Takım'da kaptanlık yaparak sürdürdü. 22 yaşında Galatasaray'a geldi ancak umduğunu bulamadı. Anadolu'da geçen yıllarında geçmişin muhasebesini yaparken Galatasaray'da oynamanın ve milli formanın değerini anladığını söylüyor, yaptığı yanlışları açık yüreklilikle anlatırken Türk futbolu ve stoper kavramıyla ilgili ilginç tespitlerde bulunuyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Türkiye seni PSV Eindhoven'dan Ümit Milli Takım'a seçilen, geleceğin savunma yıldızı olarak tanımıştı. O dönemdeki performansınla da 22 yaşında Galatasaray tarafından transfer edildin. Ancak daha sonra işler umduğun gibi gitmedi. Öncelikle PSV'den ayrılıp Türkiye'ye geldiğin için pişman mısın diye sorayım.

Ümit Milli Takım'dan önce Genç Milli Takımlarda oynamaya başlamıştım. Başka takımlardan da transfer teklifleri almıştım ama PSV bırakmamıştı. Sonrasında üç büyükler bana talip oldu ve ben de Fatih Hoca'nın çok istemesi karşısında Galatasaray'a geldim. Ancak Galatasaray kötü bir dönem geçiriyordu. Ayrıca ailemden kopup gelmiştim ve İstanbul bambaşka bir şehir, Türkiye bambaşka bir ülkeydi. Şimdiki tecrübem, şimdiki aklım o zamanlar yoktu. O yaşta İstanbul gibi bir şehirde tek başına kaldığında kendini kafa olarak tam anlamıyla hazırlayamıyorsun.

Yani o dönemde yanlışlar yaptığını mı düşünüyorsun?

Belki fiziksel olarak değil ama beyin olarak çok hata yaptım. Şimdiki mantalitem ve beyin gücüm olsaydı konumum da çok farklı olurdu. O zamanlar "Nasıl olsa oynamayacağım, bu maça gitmesem de olur" diye düşündüğüm oluyordu. Ama şimdi bunun ne kadar yanlış olduğunu öğrendim. Bir futbolcu günde 1.5-2 saat çalışıyor. Yani 24 saatinin sadece 2 saatini futbola veriyor. Öğrendiğim en önemli şey, o iki saatte verebileceğinin yüzde yüzünü vereceksin, ondan sonra istediğini yaparsın. Çalışmadan hiçbir şey olmuyor. Ben de Galatasaray'da bu hataları yapmış olabilirim. Ancak PSV'den ayrıldığıma asla pişman değilim. Çünkü burada yaşayarak öğrendiklerimi dünyanın hiçbir yerinde öğrenemezdim.

Futbol kültürünü Avrupa'da edinmiş bir oyuncunun senin gibi davranmaması gerekirdi değil mi?

Elbette her zaman böyle davrandım demiyorum. Aslında çok çalıştığım dönemler de oldu. Galatasaray'daki koşu bandının dili olsaydı herhalde benden kan ağlardı. Aslında oynamak için çok çalıştım ama dönem dönem kendimi bıraktığım oldu. Futbolcunun beyni iyi olduğu zaman bazı ağrıları hissetmez ama kötü olduğu zaman farklı olur. İşte böyle hatalar yapabiliyor futbolcular. Galatasaray'dan ayrılmak o dönem için zor gelmemişti ama büyük takımın büyüklüğünü oradan ayrıldığın zaman hissediyorsun. Oynadığım diğer takımlarda da mutluyum ancak Galatasaray'da oynamak tabii ki çok büyük bir ayrıcalıktı.

Türkiye'de kariyer planlaması çok zor

Sonradan oynadığın takımlardaki bütün oyuncular büyük takımda oynama hayalinin peşinde koşarken, sen 22 yaşında bulduğun bu şansı kaybettin.

Türkiye'de Avrupa'ya göre farklı bir anlayış var. Avrupa'dayken "PSV'den daha iyi takımlara gideyim" diye bir kariyer planlaması yapabiliyordum. Ama Türkiye'de artık Suat Usta'yım. 20 tane gol atsam, hiçbir rakibimi geçirmesem Suat Usta imajı artık değişmez. Bu doğru bir şey değil. Bir futbolcu o sezon oynadığı maçlara, bu maçlardaki performansına bakılarak değerlendirilmeli. Türkiye'de büyük takımdan küçük takıma gittiğinde tekrar büyük takıma dönmek çok zordur. Ama mesela Hollanda'da bir Huntelaar örneği var. PSV'de oynarken bir 2.Lig takımına, ardından Heerenveen'e gitti. Oradan Ajax'a sıçrama yaptı. Çünkü futbol dışında hiçbir düşüncesi yok ve kariyer planlamasını böyle yapabiliyor. "2.Lig'de oynarsam tekrar büyük takıma dönemem" diye düşünmüyor. Avrupa'da bunu yapma şansınız var ama Türkiye'de yok.

Mesela sen 2. Lig'de Antalyaspor'a gittin ve şampiyonluk yaşadın ama dediğin gibi sonrasında ikinci bir sıçrama yapamadın.

Ben hiç kimsede suç bulmuyorum. Sonuçta sahaya çıktığımda ben oynuyorum. Ama benim bir altyapım var ve Hollanda'daki altyapı Türkiye'dekinden çok farklı. Türkiye'deki bir stoper veya sağ bekten ya da orta saha oyuncusundan istenenle Avrupa'da istenen şeyler çok farklı.

Avrupa'da bir stoperden Türkiye'dekinden farklı olarak ne isteniyor?

Türkiye'de bir stoper için sorulan ilk şey "Boyu kaç?" 1.83 dediğinizde kısa buluyorlar. Halbuki baktığınızda Puyol, Cannavaro, Cordoba gibi kısa boylu stoperler uzun yıllar en üst düzey takımlarda oynuyor. Türkiye'de klasik sorular sorulur ve buna uymazsanız iyi bir stoper sayılmazsınız. Oysa Avrupa'da stoperin oyun içinde ne yaptığına bakılır. Stoperin sadece adam tutma gibi bir lüksü yoktur. Oyun stoperden hatta kaleciden başlar.

PSV'de oynadığın dönemde idolün kimdi?

Bugün bakınca, mantalite, karakter ve çalışma arzusu olarak Bülent Korkmaz'ı örnek oyuncu olarak gösterebilirim. Belki futbol olarak değil ama çalışma ve profesyonel yaşantı olarak Bülent ağabeyi sözle anlatmak mümkün değil. Bazı oyuncularda klasiktir, bir şeyler kazandığı zaman "Nasıl olsa tuzum kuru, bundan sonra oynamasam da olur" diye düşünür. Türkiye'deki koşullar da açıkçası bunu düşünmeye müsait. Ama Bülent ağabey, makarnasının yağından, uykusuna, içeceği sudan sahadaki ısınmasına kadar müthiş bir profesyonel. Ancak futbolu oynama açısından idolüm her zaman Stam olmuştur. 25 yaşında 2.Lig'de oynuyordu ve PSV'ye gelip iki sezon sonra Manchester United'a gitti. Keza Van Nistelrooy da öyle. Bunlar gerçekten örnek futbolcular.

Ümit Milli Takım'da oynamayı kabul ettiğinde Hollanda da sana teklifte bulunmuş muydu?

Evet. PSV'de bir sezon mukavelesiz oynadım. Avusturya'da bir turnuva vardı ve Turan Mesçi beni orada keşfetti. Genç Milli takımlar için ayda iki kere Türkiye'ye geliyordum. Daha sonra Ümit Milli Takım'da dört yıl oynadım. Önce Hüseyin, Gökdeniz, Nihat, Kürşat jenerasyonuyla, sonra da Tuncay, Selçuk, Kemal, Servet, İbrahim Toraman jenerasyonuyla oynadım. O sırada Hollanda Milli Takımı beni çok istiyordu ama ben Trabzonluyum, Hollanda Milli Takımı'nda oynamak bana yakışmaz diye düşündüm.

Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra hedefleri çok daha farklı olan takımlarda oynadın. Bu durum bir hayal kırıklığına yol açtı mı?

Türkiye'de büyük takımlar ve diğerleri var. Ortası maalesef yok. Çünkü oyuncular takımlarına günlük bakıyor. Oyuncu "Bu takım ileriye dönük bir şeyler yapabilir mi? Ben bu takımda ileriye sıçrayabilir miyim?" diye düşünmüyor. Ne kadar para alabileceğini hesaplıyor. Futbolcuların çoğunda "Avrupa'ya transfer olayım" gibi bir hırs yok. Bu nedenle de hep aynı noktada, hep aynı futbolu sürdürüyoruz. Her oyuncunun bir hedefi olsa takımlarını da daha öteye taşıyabilirler.

Yetenek konusunda 1 numarayız

Aslında yetenek olarak hep iyi oyuncularımız olduğunu ve birçoğunun Avrupa'da oynayabileceğini söyleyip dururuz.

Türkiye oyuncusundaki yetenek dünyanın hiçbir yerinde yok. PSV'deyken Şili'den Hong Kong'a dünyanın her yerinde turnuva oynadım. Türkiye'ye Milli Takım için ilk geldiğimde "Allah bilir kimlerle oynayacağım?" diye düşünüyordum ama buradaki oyuncuları görünce şaşırdım kaldım. Bu kadar teknik, bu kadar kuvvet, bu kadar karakter ve arkadaş sevgisi görülmemiş bir şeydi.

Eksik olan nedir peki?

Altyapı. Bizde sabır yok. Son dönemde Galatasaray ve birkaç takım dışında altyapıdan oyuncu oynatan takım gösterebilir misiniz? Hep hazıra konmaya çalışıyoruz. Ama Hollanda'da böyle bir şey yok. Seedorf'lar, Davids'ler, Kluivert'lar Ajax'ın en iyi zamanında oynatıldı ve yıldız oyuncular kenara çekildi. Aaron Winter İtalya'dan geldi, Seedorf'un arkasında yıllarca yedek bekledi. Bunlar hep profesyonel düşünceyle gerçekleştirildi. Arsenal'de Henry, Ljungberg gibi oyunculara açıkça yol verildi ve şimdi başka oyunculara şans tanınıyor. Bir-iki sezon şampiyon olmamayı göze alıyorlar, çünkü hedefleri bambaşka. Üstelik tüm bunlara rağmen şampiyonluk yarışının içendeler.

Türkiye'de oynadığın kulüpleri değerlendirirsen, hangisinde en fazla mutlu oldun?

Seyirci olarak kesinlikle Sakaryaspor. Küme düşmemize rağmen Tatangaların bize bir maçta hakaret ettiklerini duymadım. Dışarıda ve içeride her zaman stattaki yerlerini aldılar, bizi desteklediler. Ama nerede en çok zevk aldığım sorusunun cevabı Galatasaray'dır. Galatasaray'la bir yere gittiğiniz zaman bambaşka karşılanıyorsunuz. Oynadığınız oyuncular çok farklı. Frank de Boer'la, Song'la, Tomas'la, Hakan Şükür'le, Ümit Karan'la, Ergün Penbe'yle, Ümit Davala'yla, yani dünya yıldızlarıyla yan yana oynama şansı buldum. Fatih Terim gibi bir hocayla çalıştım. Dünya statlarını gördüm. PSV ile de gitmiştim ama Galatasaray'da takımın gerçek bir parçasıydım. Bunlar parayla satın alınmayacak şeyler. Tamam, futbolda para önemli ama bu yaşadıklarım çok daha önemli. Bir gladyatör arenaya çıktığı zaman ölüp ölmeyeceğini düşünür, sonradan yiyeceği yemeği veya kazanacağı altınları değil. Futbolcu da sahaya çıktığı zaman ne para ne prim gelir aklına. Oradaki tek düşüncen yenmek-yenilmemek mücadelesidir.

Çalıştığın teknik adamlar arasında en iyi anlaştığın, sana en fazla katkı yapan hangisiydi?

Futbolcu milleti her zaman "Bu iyidir, bu kötüdür" diye konuşur ancak ben bugüne kadar kötü bir teknik adamla çalışmadım. Ama Fatih Hoca bambaşka bir insandır. Hiç ummadığın yerde sana yardımcı olur. Seni oynatmayı düşünmese bile kendi oyuncusu olduğu için her yerde korur. Bunun örneklerini çok yaşadım. Mesela birkaç arkadaşımla beni İstanbul'da bir mekâna sokmamışlardı. Bu durum Fatih Hocanın kulağına gitti. Ertesi gün masamızı ayırtıp bizi oraya yollamasını unutamam. Bir de Saffet Susiç. Rizespor'dan ayrıldı ama bendeki yeri bambaşkadır. Bana güven veriyordu.

Asıl sorumlu futbolcudur

Teknik adam konusu açılmışken, ülkemizdeki yoğun antrenör değişikliklerini nasıl değerlendiriyorsun?

Teknik adam gideceği takımı iyi seçmeli. Futbolcularla arasındaki uyum çok önemli. Bence kötü teknik direktör yoktur ve bir takımda başarılı olamayan antrenör bir başka takımda başarı sağlayabilir. Aslında her şey futbolcularda bitiyor. Futbol belki ayaklarla oynanıyor ama oyuncunun kafası çok önemli. Ben Avrupa'da, İstanbul'da, Antalya'da ve yine İstanbul'a yakın Sakarya'da yaşadım. 7 aydır Rize gibi tümünden farklı bir şehirdeyim ve bu süre içinde tesislerden çıkmadım. Ama kafan rahat olduğu zaman, nerede yaşadığının bir önemi yok. Çünkü ben bu işi en fazla 15 sene yapacağım. Kazandığım parayı, yaptığım kariyeri, insanların üzerinde bıraktığım intibaı bu süreye sığdırmak zorundayım. O yüzden "Burası iyi değil, ben burada yaşayamam" gibi düşünme lüksüne sahip değilim. Bugün Rize'deysem, attığım imzayla buranın koşullarını kabul etmişim demektir. Antrenmana çıktığım zaman hiçbir negatif enerjiyi içimde barındırmamalıyım. Hangi teknik direktör gelirse gelsin oyuncunun var olan performansının tamamını sergilemesi gerekir.

Uzun bir süredir Süper Lig'de oynuyorsun. Geldiğin günden bu yana Türk futbolunun nasıl bir gelişim gösterdiğini söyleyebilirsin?

Geldiğim dönemde Galatasaray UEFA Kupası'nı almış, Milli Takımımız dünya üçüncüsü olmuştu. Bence şu anda çok iyi bir yerde değiliz. Türkiye çok daha iyi noktalarda olacak kapasiteye sahip. Bu sadece Milli Takım'la ya da Fatih Hocayla olabilecek bir iş değil. Bütün takımların potansiyelini kullanması gerekir. Maçlara bakıyorsunuz, hırs var ama futbol kalitesinden bahsedildiğinde herkes İspanya ile İngiltere'den söz ediyor. Türkiye neden İspanya veya İngiltere olmasın? Seyirci var. Para var. Çoğu futbolcu Avrupa'daki meslektaşlarından daha fazlasını kazanıyor. Türkiye'de aldığınız para vergisi ödenmiş, net olarak elinize geçiyor. Sıradan bir futbolcu yılda 500-600 milyar lira para kazanıyor. Başarmak için her şeyimiz var ama sabırsızız. Bence bir teknik direktör kendisine 3 yıl süre verildiğinde mutlaka başarılı olur. Ancak Türkiye'deki şartlar buna izin vermiyor.

Elimizdeki potansiyeli kullanamıyoruz yani.

Cristiano Ronaldo, Joe Cole, Queresma bizim karşı karşıya oynadığımız oyuncular. Fatih Sonkaya, Ronaldo'ya, İbrahim Toraman da Queresma'ya iki maçta adım attırmamıştı. Bunu 10 dakika, 20 dakika yaparsınız ama iki maç yapamazsınız. Biz Türkiye'deki büyük takımlara gittik, o oyuncular ise Avrupa'nın büyük takımlarına transfer oldu. Onların günden güne geliştiklerini izledik. Onları tıpkı bir elması özenle yontarak pırlanta haline dönüştürür gibi bugünün dünya yıldızları yaptılar. Ama Türkiye'de bizim oyuncularımızın kapasitesi bir türlü yükseltilemiyor.

Hammaddemiz iyi ama işleyemiyoruz öyle mi?

Hammaddemiz gerçekten mükemmel. Galatasaray'da PAF takımından inanılmaz çocuklar çıkıyordu. Arda'nın şu anda Manchester United'da ya da Arsenal'de olduğunu düşünebiliyor musunuz? Ben kesinlikle oynayacağına inanıyorum. Keşke Tuncay üç sene önce İngiltere'ye gitseydi. Keşke Gökhan Zan, İbrahim Toraman gidebilseydi. Bugün Milli Takımımız da çok daha üst düzeyde olurdu. Bakın Hollanda'da oyuncular direkt yurt dışına satılıyor ve arkadan yenileri geliyor. Büyük liglerde oynayan oyuncular belli bir yaştan sonra geri dönüp tecrübelerini genç oyunculara aktarıyor. Stam her yerde oynadı, sonra Ajax'ta forma giydi. Futbolu bırakmaması için adeta yalvardılar. Davids aynı durumda. Seedorf'u geri döndürmek için uğraşıyorlar. Sadece oynadıkları futbol için değil, gençlere öğretmen olmaları için.

Taktik zaaflarımız var

Türk stoperlerin topu oyuna iyi sokamamak gibi bir derdi var. Bunu neye bağlamalıyız?

Bence gerçekten iyi stoperlerimiz var. Mesela Ümit Milli Takım'daki Gökhan Zan'la bugünkü arasında dünyalar kadar fark var. Liberolu oynadığımız dönemde önümdeki Gökhan Zan'ın her maçta 5-6 kez top kaybettiğini görüyordum. Şu anda bakıyorum, kendisini inanılmaz geliştirmiş. Ancak Türkiye'de stoperden beklenti, adamını tutsun, çıkıp kafayı vursun ve topu uzaklaştırsın. Avrupa'da ise stoperin görevi farklı. Blokları kısa tutacak, topu oyuna sokacak. Hocalarımdan biri, "Pozisyon oyununda yorulursanız iyi oynamadınız demektir" derdi. Çünkü herkes pozisyonunu iyi aldığında ya 5 metre sağa ya 5 metre sola gider. Böyle oynayan bir takımın savunmasını geçemezsiniz. Bence taktiksel olarak zaaflarımız var. Bir stoper, orta sahaya çekilen santrforun peşinden gitmek zorunda değil. Herkes bölgesine gelen rakibini karşılar. Biz bunu Hollanda'da 7-8 yaşında öğrenmiştik. Aradaki fark bu, yani altyapı. Yoksa mükemmel stoperlere sahibiz. Bölgeler arasına oyuncu sızdırmamak gerekir ancak biz bunu beceremiyoruz.

Karşısında zorlandığın rakipler var mı?

Nonda'yı çok beğeniyorum. Çok akıllı bir oyuncu. Avrupa'nın büyük liglerinde elde ettiği tecrübe her hareketiyle kendisini belli ediyor. Bir pozisyon hatırlıyorum, kesin alacağım dediğim bir topta yan gözle bana baktı, tık diye dokundu ve yanımdan geçmeye çalıştı. O düşüncesi çok önemliydi işte. Türk oyunculardan da çok iyi isimler var. Serdar Özkan, müthiş yetenekli. Ondan önce Arda var. Bence üzerinde durulup kendini geliştirdiğinde dünyanın zevkle izleyebileceği bir oyuncu haline gelebilir. Ama böyle kalırsa olmaz. Queresma ve Ronaldo da iyi oyunculardı ancak dünya çapında takımlara gittikten sonra kendilerini kat kat geliştirmeyi başardılar. Bizim ligimizde oynayarak dünya yıldızı olamazsınız. Bunun için ya İngiltere'ye ya da İspanya'ya gitmeniz gerekiyor. Ya da İtalya'daki birkaç iyi takıma. Ronaldinho PSG'de ya da Robinho Brezilya'da oynarken dünya yıldızı değildi. Büyük takımlarda büyüdüler. Real Madrid Arjantin'den 18 yaşındaki çocukları 30'ar milyon euroya aldı. Belki şimdi oynamıyorlar. Ama Real Madrid'in düşüncesi o oyuncuları işlemek ve yıldız haline dönüştürmek. Belki 5 sezon sonra alsa bu oyunculara 100 milyon euro ödemesi gerekecek. Türkiye'de ise biz hep hazır futbolcu alıyoruz. Neden ileriye dönük yabancı transferi yapmıyoruz? Brezilyalılara, Arjantinlilere "Hangi Avrupa takımında oynamak istersin?" diye sorsanız "PSV" cevabını alırsınız. Romario, Ronaldo, Vampeta, Alex gibi oyuncular yıldızlarını o takımda parlattı çünkü. PSV onlardan hem futbolcu olarak yararlandı hem de büyük paralar kazandı.

Milli Takımımızın gruptaki durumunu nasıl değerlendiriyorsun? Baştan beri sözünü ettiğin Ronaldo ve Queresma Portekiz takımında oynuyor.

Onların Ronaldo ve Quaresma'sı varsa bizim de Emre'miz, Nihat'ımız var. Türk Milli Takımı hiçbir zaman kötü bir takım değildir. Norveç maçı çok zor bir karşılaşmaydı ve o stres altında ne kadar iyi bir takım olduğumuzu gösterdik. Turnuvalarda da sonucu günlük performanslar belirler. Tabii ki iyi bir takıma ihtiyaç var ama biz de iyi bir takıma sahibiz.

Fenerbahçe şampiyon olur

Ligdeki şampiyonluk adayın kim?

Ben Trabzonluyum ve Trabzonsporluyum. Bugün her şeyimi Rizespor için veriyorum ve Trabzonspor'a 10 gol atmam gerekiyorsa atarım. Zaten Galatasaray'daki tek golümü de Trabzonspor'a attım. Ancak Trabzonspor'un şampiyonluk gibi bir şansı yok. Bence bu sezon Fenerbahçe şampiyon olacak.

Bu iddianı hangi düşünceye bağlıyorsun? Fenerbahçe'nin üstünlüğü nerede?

Fenerbahçe rakiplerine göre stadı, seyircisi, bütçesi, oyuncularına ödemesi, merchandisingiyle çok önde. Bütün büyük takımlar zaten merchandisingle zengin oldu. Fenerbahçe gerçekten çağ atladı. Beşiktaşlı, Galatasaraylı olabilirsin, Fenerbahçe'yi sevmeyebilirsin ama bence bu modeli örnek almak gerekir. Belki Anadolu takımlarının çoğunda Fenerbahçe'deki gibi başarılı bir organizasyonu bu çapta yapmak mümkün değil. Ama yine de o yolda adım atmak gerekir. Artık işler yöneticinin parasıyla yürümüyor.

Yaşın henüz 26. Önündeki hedeflerden biraz bahseder misin?

Tek düşüncem Milli Takım. Dedim ya bir şeyi kaybettiğin zaman kıymetini anlarsın diye… Yıllarca o formayı giydikten sonra uzak kalmak o kadar zor geliyor ki. Kalecimiz Emrullah ilk kez Ümit Milli Takım kadrosuna gitti. Onu belki 10 kere aradım "Kamp nasıl?" diye. Öyle bir hasret var ki içimde. Ama Anadolu takımlarından istisnalar dışında çok fazla oyuncu milli Takım'a gidemiyor. Benim de amacım bu sezon sonunda Avrupa'ya dönmek. Zaten sezon başında Strasbourg'a gidiyordum, imzayı da atmıştım ama Saffet Susiç arayıp da "Rize'ye gel" deyince para bile konuşmadan geldim. Zaten vefanın yanında para hiçbir şeydir. Sonuçta futbol hayatının ardından antrenörlük yapmak var, insanların yüzüne başı dik bakabilmek var.

Tek hedefin Avrupa'ya gitmek mi?

Avrupa veya Türkiye'deki büyük takımlardan biri. Neden olmasın? Orada oynayan futbolcuların hepsi Ümit Milli Takım'da birlikte oynadığım arkadaşlarım. Belki Rize'de öyle bir performans gösteririm ve göze batarım ki tekrar büyük takım hedefime ulaşabilirim. Ama benim futbol tarzımla zor bir şey bu. Çünkü ben iki-üç adam geçeyim, gol atayım tarzında bir futbolcu değilim. Ama kademeye girerim, defansı organize ederim, önümdeki oyuncuları yönetirim. Eğer böyle bir oyuncu aranıyorsa kendimi şanslı görüyorum.

Rize'de bol bol boş vaktin oluyor herhalde. Boş vakitlerini nasıl değerlendiriyorsun?

Bol bol playstation oynuyorum. İki tane kol alırım çünkü bir tanesini mutla kırarım. On kere yenip bir kere yenilirsem kolu kırarım, o kadar hırslıyım. Ama saha içinde bu hırsımı kontrol altına alıyorum. Sahada asla küfür etmem, hakemlere itirazda bulunmam. Küfür ettiğiniz bir arkadaşınız yanınıza gelip de "Utanmadın mı?" dese, rezil olur, yerin dibine girersiniz. Bu duruma düşmek istemem.

Senin taklit yapma, türkü söyleme gibi özelliklerin de var değil mi?

Burası Türkiye ve ne yazık ki hiç kimse olduğu gibi kabul edilmiyor. Hiçbir futbolcu sahaya kendi yüzüyle çıkmaz. Çoğumuz birer maske takarız. Türkiye'ye geldiğimde farklı bir insandım. Sinirli, hırs küpü, lafını esirgemeyen, direkt patlayan bir insandım. Babam, ağabeyim, ben, hepimiz böyleyiz; bilmiyorum kanımızda mı var? Halbuki her doğru her yerde söylenmez. Her yanlışı sen düzeltemezsin ki. Bunu anladıktan sonra her şeye gülmeye başladım. Artık karşımdakinin yanlışını gördüğümde "Belki böyle yapmak zorundadır" diye anlayış göstermeye çalışıyorum. Yanlışını düzeltmek gerekiyorsa da kırmadan dökmeden yapmaya uğraşıyorum.