TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Osman Özdemir: "OFTAŞ'ın belgeseli yapılmalı" 29.02.2008
Osman Özdemir: "OFTAŞın belgeseli yapılmalı"

Gençlerbirliği'nde oynadığı 80'li yıllarda Türkiye Kupası'nı havaya kaldıran takımın golcüsüydü. Altyapıda ve amatör kümelerde başlayan teknik direktörlük kariyerini Gençlerbirliği OFTAŞ Spor'la bu sezon ilk defa Süper Lig'e taşıdı. Ekonomik sıkıntılarla boğuşan kulüplere OFTAŞ Spor'un model olması gerektiğini söylüyor ve "Bütçesi 4.5 trilyon lira olan bu takım altyapının önemini tüm Türkiye'ye gösterdi" diyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Gençlerbirliği'ndeki futbolculuk kariyerinizi biliyoruz ama Süper Lig'de ilk kez teknik direktörlük yapıyorsunuz. Bize teknik adamlıktaki gelişiminizi anlatır mısınız?

12 yıldır bu mesleğin içindeyim. Sakaryaspor'un altyapısında başladım, daha sonra bir amatör takımda çalıştım. Gençlerbirliği'nde Karol Pecze'nin yardımcısı oldum ve daha sonra Rizespor da dâhil olmak üzere onunla 4 yıl görev yaptım. Yarım sezon Kırıkkalespor'da çalıştıktan sonra Gençlerbirliği ve Diyarbakırspor'da Oğuz Çetin'in yardımcılığını yaptım. Ondan sonra Çankırıspor'da teknik direktörlük kariyerim başladı. İki sezon çok güzel günler geçirdim. Sonra da Gençlerbirliği OFTAŞ Spor'da görev aldım.

Sizden önce işbaşında bulunan Metin Diyadin çok sevilen bir teknik adamdı. Ayrıldığında futbolcular arkasından ağlamıştı. Böyle bir ortama gelip kendinizi kabul ettirme sürecinde neler yaşadınız?

Metin burada uzun süre çalışmış ve güzel işlere imza atmıştı. Ancak geçtiğimiz sezonun ilk yarısının sonunda elde edilen 7 puanlık avantaj yitirilmiş ve sıkıntı yaşanmaya başlanmıştı. Tabii ki benim o noktada takımın başına gelmem kolay bir iş değildi. Herkes "Hazır bir takıma geldi" diye düşündü. Ama ikinci yarıda başlayan bir düşüş vardı ve takımı tekrar şampiyonluk mücadelesine sokmak kolay değildi. Ama oyuncularla iletişimde kendime güvenen bir insanım. Ayrılıktaki burukluğu giderdik ve 7 haftada bu olumsuzluğu tamir ederek lige yükseldik.

Oyun sisteminde bir değişiklik yaptınız mı yoksa var olan sistemi mi geliştirdiniz?

Takım uzun süre tek forvet oynamıştı. Ama biz kalan 7 haftada riskleri göze almak zorundaydık. İki forvete döndük, oynayan arkadaşlarımıza güvendiğimizi belirttik, onlar da sportif açıdan bizim bu düşüncelerimize katkı yaptı ve lige yükseldik.

Altyapı antrenörlerinin eseri

OFTAŞ dört sezonda üç şampiyonluk elde ederek 3. Lig'den Süper Lig'e gelmiş ve bu platformda da başarılı işler yapan bir takım. Bu başarı hikâyesini nasıl açıklayabiliriz? Sonuçta eldeki oyuncuların hiçbirisi bizim daha önceden tanıdığımız isimler değil.

Bu oyuncuları ortaya çıkaran altyapı antrenörleri çok önemli. Çünkü onlar bu oyuncu grubuyla uzun süre birlikte oldu. Gerçi takımda bu sezon değişimler oldu, geçtiğimiz sezonun kadrosundan 6 kişi oynuyor ama geniş kadroda yine 10 kişiyi barındırıyoruz. Burada asıl kutlanması gereken, bu iskelet kadroyu sıfırdan yetiştirip bu noktaya getiren altyapı antrenörleridir. Sadece futbolda değil hayatın her alanında arkadaşlıklar çok önemli. OFTAŞ'ta da çok güzel bir grup yakalanmış ve bu grup kendi markalarını kendileri oluşturmuş. Şimdi de daha yukarılara taşıyorlar. Futbolun kolektif bir oyun olduğundan bahsederiz ama lâfta kalır. İşte OFTAŞ'ın başarısındaki en büyük neden, takımın kolektif anlayış üzerine inşa edilmesi. Yönetimden teknik ekibine, futbolcusundan personeline herkes işin bir ucundan tutuyor. Başarı da otomatikman geliyor.

Geçtiğimiz sezon Fenerbahçe'yi eleyen AZ örneğine benziyor biraz. İsim isim baktığınızda o takımdan oyuncu transfer etmezsiniz ama Van Gaal gibi kolektif anlayışın ustalarından bir teknik adam yönetiminde son derece başarılı oldular.

OFTAŞ'ın durumu birebir AZ örneğine uyuyor. Biraz önce oyuncuları tanımıyoruz dediniz. Halen de çoğu kimse oyuncuları tanımıyor. Ama inanıyorum ki birkaç yıl içinde takımın bu yükselişiyle birlikte birçok oyuncumuz da ön plana çıkacak ve Türk futboluna uzun yıllar hizmet edecek.

Futbol dünyasında iki fikir çarpışıyor. Bir yanda bol pas yapmaya ve topa sahip olmaya inanan teknik adamlar var, diğer yanda da gollerin rakipten kapılan toplarla ve 1-2 pasla atıldığını düşünen, bu nedenle topa hâkim olmayı ikinci plana atan teknik adamlar. Siz kendinizi hangi kategoride görüyorsunuz?

Bu elinizdeki oyuncuların yetenekleriyle ilgili bir şey. Öncelikle onları tanımanız gerekiyor. Geçtiğimiz sezon son 7 haftada bu şansı elde ettim ve ona göre bünyemize yeni oyuncuları kattık. Görüyoruz ki doğru kararlar vermişiz. Oyun anlayışıma gelince; ben bir forvet oyuncusuyum ve ofansif futbolu seviyorum. Ama ben bu tarzı seviyorum diyerek, elimde bu anlayışa uygun olmayan bir takıma ofansif futbol oynatamam. Yine de farklı bir şey düşünmüyor ve futbolun temel prensiplerine sadık kalarak 90 dakikaları oynamaya çalışıyoruz.

Futbolun sorunu, hücum organizasyonu

Şu aşamada takımınızda nelerin eksik olduğunu düşünüyorsunuz?

Sadece kendi takımım için değil, futboldaki genel sıkıntılar adına şöyle düşünüyorum. Futbolda özellikle neticeyi alabilmek için topun benim takımımda kalması gerektiğine inanıyorum. Ama bunu kendi yeteneklerimiz ve becerilerimiz ölçüsünde başarabiliyoruz. Ancak bazen de gerçekleştiremiyoruz. Bizim ve diğer takımların en büyük sorunu topa sahip olduktan sonra ofansif organizasyonu gerçekleştirebilmek. Futboldaki en önemli zorluk bu. Bunu başarabilenler üst düzey takım oluyor. O duruma çalışarak mı yoksa yeni oyuncular transfer ederek mi geliriz bilemiyorum. Ama topa hükmeden bir oyuncu grubunuz varsa üst düzey bir takım olabilirsiniz.

Aykut Kocaman'la konuştuğumuzda bu konuya dikkat çekerek "Türkiye'de oyun yok " şikâyetinde bulunmuştu.

Ben de katılıyorum. Başarısızlıkta teknik adamlar ve oyuncular hemen topun ağzına geliyor. Bir takımın başına geldiğinizde 3-5 maçlık krediniz var ve düşündüklerinizi uygulama şansı bulamıyorsunuz. Kafanızdaki oyun planını ortaya koymanız için zaman ve sabra ihtiyacınız var. Türkiye'de futbolun çok iyi oynanmadığı ortada. Hem tempo hem de seyir zevki konusunda sıkıntılar var. Sadece herkes üst düzeyde mücadele ediyor. Seyircinin azalma sebeplerinden birisi de bu. Ama sanırım ekonomik sıkıntılar da tribünlerin boşalmasında etkili oluyor. Türkiye'de 2 milyon kişi yoksulluk sınırında, 20 milyon kişi de borçlu. Böyle bir ortamda tribünlere gelen taraftarın psikolojisi de "vur, kır, parçala" oluyor. Bu mantaliteyle nereye kadar gidebiliriz. Futbolu bir eğlence değil de iktidar savaşı olarak gördüğümüz sürece futbolda kalitenin artacağına inanmıyorum. Yönetici, teknik adam ve futbolcular baskı altında. Hangi işte bu kadar baskı yaşayarak başarılı olabilirsiniz ki? Bana göre sorun bu. Biz ne zaman eğlence haline getirirsek o zaman futbol da keyifli ve güzel hale gelecektir.

Taraftarınız olmaması sizi nasıl etkiliyor?

Şimdilik avantaj gibi. Bazen "Seyircili oynasak" diyoruz ama oyunculuk dönemimden seyircinin nasıl baskı oluşturduğunu biliyorum. Bizim oyuncu grubumuz da biraz kırılgan. Çok gençler. Başarısızlık halinde taraftarın baskısı olumsuzluğa yol açabilir. Dolayısıyla şu andaki ortam iyi. Oynadığımız futbolla da birçok insanın sempatisini kazandık. Biraz önce futbolu eğlence olarak görmemiz gerektiğini söylemiştik ya, bizim takım işe böyle bakıyor. Antrenmanlarımızda da maçlarımızda da oyuncularımız işlerini eğlenerek yapıyor.

Ligimizin gol ortalaması giderek geriliyor. Tek forvetli, çift ön liberolu sistemlerle giderek fazla savunmacı bir futbol anlayışı mı hâkim oluyor?

Keşke 3-4-3 gibi bir sistemle oynayabilsek. Ama elinizdeki oyuncular müsaade etmiyorsa bunu uygulayamazsınız. Ülkeler bile savunma sanayilerine çok büyük harcamalar yaparken futbolda da tutup sadece hücumu düşünemezsiniz. Savunma da oyunun bir parçası. Oyunun iki yönünü de iyi oynayan bir takım oluşturmanız gerekiyor.

Anadolu'dan şampiyon çıkması zor

Türkiye'de büyük takım-küçük takım uçurumu var. Sizce Anadolu'dan bir takımın şampiyon olması mümkün mü?

Çok zor. Sivasspor sezona başlarken böyle bir düşünceyle başlamamıştı ama neticeler onları belli bir noktaya getirdi. Ancak Sivasspor kadro anlamında sıkıntı yaşıyor. Sakatlanan oyuncularının yerine aynı kalitede oyuncu bulamıyor. Ama Fenerbahçe'ye bakıyorsunuz, üç kulvar için geniş bir kadro kuruyor. Bu durum diğer büyük takımlar için de geçerli. Çok sayıda kaliteli oyuncu arasındaki rekabet de bu takımların başarısını artırıyor.

Futbol ekonomisi başarılı takımlara büyük gelir kapıları açıyor. Şampiyonlar Ligi'ne katılan takımlar çok ciddi gelirler elde ediyor. Dolayısıyla uçurum da giderek açılıyor.

Ben bu farkın kapacağını düşünmüyorum. Anadolu takımlarında teknik direktörlük yapan arkadaşlara "Hedefiniz ne?" diye soruluyor. Ne olacak, kümede kalmak. Aslında bunu söylerken dahi sıkılıyorum. Elbette hedef şampiyonluk olmalı ama bütçeler arasında dağlar kadar farklar var. "Hedef şampiyonluk" dediğiniz zaman insanlar size gülmeye başlıyor. Biraz da mantıklı olmak lâzım.

OFTAŞ şimdilik hedefsiz bir takım gibi görünüyor ama bu durum hep böyle mi sürecek? Uzun vadeli planlarınız var mı?

Ligde henüz ilk sezonumuzu doldurmadık. Dolayısıyla önümüzde bir hedef yok. Biz bu sezon önümüzdeki sezonların başarı sınırlarını belirliyoruz. Bu sezon Türkiye Kupası'nda ve ligde geldiğimiz son nokta gelecek sezonlar için hedef olacak. Yerimize gelecek antrenör arkadaşlar, bizim koyduğumuz çıtanın üzerine çıkmaya çalışacak. Bu çıtayı ne kadar yüksek tutabilirsek OFTAŞ'ın gelecek sezonlardaki başarısı da o kadar artacak.

Burada kötü bir durum var. Daha şimdiden kendinizden sonra gelecek olan antrenörleri düşünüyorsunuz. Oysa uzun vadeli planlamaları sizin yapmanız gerekmez mi?

Yönetimlerin tasarrufu bu. Türkiye'de iki sezon bile çalışan teknik adamlar istisnadır. Avrupa'daki teknik adamlar yıllarca takımlarının başında kalır ve çok rahatlıkla hedefler koyabilirler. Ama ben şimdi size ne söyleyebilirim ki? Yine de bu sezon için çıtayı en yükseğe yerleştirme hedefini koyuyorum.

Türk oyuncuların çok yetenekli olduğunu söylüyoruz. Ama organizasyon konusunda sorunumuz var. Özellikle taktik uyum eksiğimiz olduğu söylenebilir mi?

Türk insanı yapısal olarak disiplini sevmiyor. Üst düzey liglere baktığınızda seyrettiğiniz her maçtan zevk alıyorsunuz. Her oyuncu görevini yapıyor ve kimsenin aklından mağlup olmak geçmiyor. İngiliz Ligi'nin en altındaki takımla en üstündeki takımının arasındaki maçlarda bile zayıf takım kendi oyununu oynamaya bakıyor. Bizde öyle değil. Büyük takımlarla oynadığımızda "Karşımızda iyi oyuncular var, onları nasıl tutarız" hesaplarına giriyoruz. Onların bizi nasıl tutacağını düşünmesi gerekir ki kaliteyi üst noktalara taşıyalım. Stres ve özgüven eksikliği performansı olumsuz etkiliyor. Taktik disiplin sorunu ise çok sık yaşanan teknik adam değişikliklerinden kaynaklanıyor. Ajax'ta, Manchester United'da, Arsenal'de sistem kendiliğinden işliyor. Arsenal'in kupada sahaya çıkan takımından hiçbir oyuncuyu tanımıyoruz ama sistem aynı şekilde devam ediyor. Çünkü oyuncu teknik adamın 10 yıldır çalıştığını ve bir 10 yıl daha çalışabileceğini biliyor. O zaman taktik anlayış kendiliğinden oturuyor, disiplin başlıyor. Oyuncunun kafasında "Hoca nasıl olsa yarın gidecek" diye bir düşünce yok. "Antrenörün sistemi bu, uymak zorundayım" diye düşünüyor. Uygulayamazsa sistemin dışında kalıyor.

Teknik direktör olurken kimlerden etkilendiniz?

15-16 yıl futbol oynadım ve en iyi bildiğim iş futbol olduğu için antrenörlüğü seçtim. 28 yıldır futbolun içindeyim. Eğer doğru ve dürüst bir adamsanız işler kolaylaşıyor. Karşınızda çok genç bir oyuncu grubu var. Onlara vereceğiniz mesajlar çok önemli. Onları bir yerde kendi çocuğunuzdan, kardeşinizden ayırmamalısınız. Ben birilerini örnek almaktan ziyade, kendi ahlâk anlayışımdan dolayı bunu prensip edindim. Mesleğe de bu prensip doğrultusunda başladım. Şartlar ne olursa olsun bundan ödün vermeyeceğim. Başarı ve başarısızlık bizim işimizin bir parçası ama bildiğim doğrulardan ve karakterimden kesinlikle taviz vermeyeceğim.

Antrenör empati yapmalı

Abdullah Avcı bir röportajında, antrenörlük prensipleri sorulduğunda "Ben futbolculuk dönemimde bana yapılanları oyuncularıma yapmıyorum" cevabını vermişti.

Bir takım kararları verirken kendimi futbolculuk yıllarıma götürüyorum. Ben de o dönemde bir takım hatalar yaptım. Fevri hareket edip karşımdaki insanları kırdım. Şimdi bir karar verirken genç insanlara yardımcı olmak lazım. Biz hata yaptık, şimdi de onlar yapıyor. Ama zaman zaman o hataları görmemek lazım. Antrenör empati yapmalı, kendisini futbolcusunun yerine koymalı. Bu çok önemli. Benim iki oğlum var ve zaman zaman aynı şeyleri onlarla da yaşıyorum. Bazen yeni fikirler üretiyorlar ve onlara hak veriyorum. Empatinin bana pozitif biçimde geri döndüğünü gördüm.

Bundan sonraki hedefleriniz neler?

Hepimizin hayatında para önemli ama hayatımın her döneminde başarılı olduğun zaman paranın peşinden geleceğini öğrendim. Bu mesleği bıraktığım gün "Mesleğini iyi biçimde yaptı, bir takım başarılara imza attı" dedirtirsem ne mutlu bana.

Sizce başarının ölçüsü nedir?

Başarının ölçüsü istikrardır. OFTAŞ Spor inişli çıkışlı bir grafik çizmedi. Takımım açısından beni mutlu eden bu. Sonuçlar farklı da olsa futbolumuz hep aynı çizgide sürüyor, dilerim böyle de devam eder.

Önümüzde Euro 2008 Avrupa Şampiyonası var. Oradaki favoriniz kim?

Turnuva maçları çok farklı. Hiç ummadığınız bir takım final oynayabilir hatta şampiyon olabilir. Ama elbette İtalya, Fransa, Almanya ve İspanya gibi takımlar her zaman için üst düzeydeler. Ama ben bizim şansımızın da onlar kadar olduğuna inanıyorum. Belki buraya gelene kadar zorlandık ama finallerin havası her zaman farklıdır. Artık Milli Takımımızın kaybedecek bir şeyi yok. "Finallere giderek görevimizi yaptık" mantığıyla stressiz oynayacağız. Üstelik çok iyi oyunculara sahibiz. Emre, Yıldıray, Altıntop kardeşler, Tuncay, Nihat gibi oyuncularımızın Avrupa'da oynuyor olması da büyük bir avantaj. İsveç'le oynadığımız son hazırlık maçına bakıyorum, berabere bitirdiğimiz için üzülüyoruz. Eskiden bu maçlara "Fark yemezsek iyidir" düşüncesiyle çıkardık. Artık başa baş mücadele ediyoruz. Oyuncularımızın özgüveni yerinde. Gelecekte Avrupa'da oynayacak oyuncularımızın sayısının artacağına ve futbolumuzun çok daha iyi bir duruma geleceğine inanıyorum.

Türkiye'de oyuncu çok

Mesleki gelişim açısından neler yapıyorsunuz?

Hem mesleğimizle ilgili hem de sosyal gelişim açısından bol bol okumaya çalışıyorum. Diğer antrenör arkadaşlarımın, özellikle Avrupalı antrenörlerin neler yaptığını takip ediyorum. Mesela çalışmadığım dönemlerde Antalya'da devre arası kampına gelen yabancı takımları izlemek en büyük zevklerimden birisiydi. 15-20 gün orada kalıp Avrupa takımlarının çalışma metotlarını yakından izlerdim. Bunun yanında amatör küme maçlarına kadar takip etmeye çalışıyorum. Çünkü oyuncu izlemek bizim öncelikli görevlerimizden birisi. Bugün yepyeni oyuncularla yepyeni bir takım ortaya çıkartacak kadar geniş bir portföye sahibim. Mesela İbrahim Şahin'i Çankırı'da çalıştığım dönemde Arsinspor'la oynadığımız özel maçta tespit etmiştim. Savaş Alibeyköy'den, Cevher Merinos'tan, Olgay ve Ufuk Aslan Karşıyaka'dan geldi. Bu oyuncuları tarama ekibimiz belirledi. Türkiye'de oyuncu çok. Tek sorun yöneticilerin biraz sabretmesi. Biz kulüp olarak şanslıyız. Bütçedeki sıkıntıdan dolayı bu tür oyunculara bakmak zorundayız. Ama mesela Fenerbahçe'nin parası var ve hazır oyuncuları transfer ediyor. Biz ise bu tip oyunculara sarılmak zorundayız. Gana'dan 21 yaşında iki oyuncu getirdik ve onları mutlaka kazanacağız.

Takımın yaş ortalaması 22 ve oyuncular henüz gelişimini tamamlamış sayılmaz. Dolayısıyla bu oyuncularla birlikte takım çok daha ileriye gidebilir mi?

Kesinlikle gidebilir. Biz sadece diğer kulüplerle değil kendimizle yarışıyoruz. Futbol teknoloji gibi. Burada da dur durak yok. Oyuncu performansını korumakla yetinmeden kendini geliştirmeli. Çok güzel bir oyuncu grubu yakaladık ve daha iyiye gideceğimize inanıyorum. Ama yöneticilerin bakış açısı da çok önemli. Bizim burada Gençlerbirliği'ne göre bir şansımız var. Oyuncu Gençlerbirliği'nde bir maç kötü oynayabilir. Ama bizde 5 maça kadar şansı var. Tozo ile Sandro Gençlerbirliği'nde bu şansı bulamadılar. Bizse onlara sabrettik ve bugün çok iyi bir noktaya geldiler.

OFTAŞ Spor örneğini Türkiye'deki birçok kulüp için örnek model olarak gösterebilir miyiz?

Bence örnek model olması ve bu takımın belgeselinin yapılması lazım. Özellikle ekonomik açıdan çok güçlü olmayan kulüplerimiz OFTAŞ modelini örnek almalı. Bu takım altyapının önemini tüm Türkiye'ye gösterdi.

Bu takım ne kadar bir bütçeyle inşa edildi?

Geçmiş yılları bilmiyorum ama bu sezon bütçemiz 4.5 trilyon. Bunun içinde kampından malzemesine, seyahatinde konaklamasına her şey var. Türkiye'de futbol farklı çalışıyor. Özellikle yönetici grupları… Siyaset işin içinde, ticaret işin içinde. Dolayısıyla spor geri planda kalıyor. Herkes günlük düşünmeye başlıyor. Yatırım yapılmıyor, altyapılar sözde var. Büyük takımlar bir tane genç oyuncu oynatınca "Gençlere sahip çıktı" deniliyor. Oysa önemli olan 6-7 genç oyuncu oynatabilmek. Avrupa'nın yarışmacı takımları bile bunu yapabiliyor. OFTAŞ takımı müthiş bir örnek. İşte altyapıdan gelen oyuncularla ve çok büyük paralar harcanmadan böyle bir takım ortaya çıkartılabiliyor. Önemli olan bu oyunculara tahammül edebilmek. Her şey kulüplerin ve yöneticilerin bakış açısında bitiyor. Kulüpler bu kadar borcun içinde yüzüyorsa OFTAŞ örneğini incelemeli ve uygulamalı.

Kulüp yönetimlerinde profesyonel futboldan gelen insanlar bulunsa belki de işler biraz daha kolaylaşacak.

Bayern Münih örneği ortada. Kulübün tüm yönetim kadrosu eski profesyonel futbolculardan oluşuyor. Aslında bizim kulüplerimizin de Futbol Federasyonumuzun da futbolun içinden gelmiş insanlarla yönetilmesi gerekir. Neden bir Fatih Terim, bir Mustafa Denizli, bir Şenol Güneş, Oğuz Çetin, Mehmet Özdilek veya onlar gibi üst düzeydeki eski oyunculara bu şans tanınmıyor, bilemiyorum.