TR
EN
E- Bülten

Sporu güzelleştiren evrensel kavram: "Fair-Play" (Futbol Gelişim Bülteni) 5.08.2012
Sporu güzelleştiren evrensel kavram: "Fair-Play" (Futbol Gelişim Bülteni)

Türkçede dürüst oyun anlamına gelen "Fair-Play" kökeni hayli eskilere dayanan bir kavram. Fair Play, sporcuların yarışmalar esnasında, güçleşen şartlar altında dahi kurallara sabırla, tutarlı ve bilinçli olarak riayet etmeleri, fırsat eşitliğini bozmamak amacıyla haksız avantajları kabullenmemeleri, rakibin haksız dezavantajlarından yararlanmaya kalkışmamaları gibi spora erdem katan değerleri içeriyor.

Yazan: Yard. Doç.Dr. Kenan Şebin

Sporun birey ve toplumlar üzerindeki olumlu etkileri herkesçe kabul edilmektedir. Spor birey üzerinde önemli bir eğitim aracıdır. Sporla Fair-Play birbirlerini tamamlayan ve bir anlam kazanımına yol açan iki önemli unsurdur. İki unsurun da alt yapısında hoşgörü, disiplin, barış, kardeşlik duyguları vardır. Sporu Fair'den ayıran genel bir tanım yoktur. Bu yüzden Fair ve Play kelimeleri birbirini tamamlamışlardır. Fair-Play tanımını tümüyle incelediğimizde, "gentleman" kavramını, oyunun kurallarına ve karşı takıma saygı duymayı anlatan bir mana taşıdığını görürüz. Bu kelimenin Türkçe karşılığı "dürüst oyun"dur ancak yüklenen anlam ise "sportif erdem"dir. Erdem kelimesi ahlaki üstünlük manasını taşımaktadır. İngilizce kökenli olan Fair-Play kelimesinin kökeninde birleşik bir kelime olan "fairness" sözcüğü vardır. Fairness, girilen uğraşta dürüst davranmak, hak gözeterek, mertçe, insana yaraşır biçimde yaşamak anlamına gelmektedir. Buradan hareketle "Fair" olgusunun sadece spor alanıyla ilgili bir kavram olmadığı ve insan yaşantısının her safhasında, her anında uygulanması gereken bir hayat felsefesi olduğu söylenebilir. Burada "Fair" kelimesi, düzgün, kurallara uygun, dürüst, iyi, doğru gibi birçok olumlu sıfat yerine kullanılan evrensel bir yapıya sahip olmuştur. Öte yandan "Play" kelimesi de oyun, yarışma ve müsabaka gibi anlamlar taşımaktadır. Bu iki kavram birleşik ifade edildiğinde dürüst oyun, adil yarış, insanca yarış, sadece spor için müsabaka gibi anlamlar taşımaktadır.

Sağlıklı yaşam için spor yapanların yanında sporu meslek haline getirip bundan kazanç sağlayan insanların sayısı azımsanmayacak sayıdadır. Ülkeler sağlıklı nesiller yetiştirmek adına spora önemli yatırımlar yapmaktadır. En önemlisi spor; kaynaştırıcı, barışı sağlayan etkisi olan ve mücadele sonucunda rakiplere saygı duyma hissini kazandırma noktasında önemli bir etkendir. Sporun toplum yapısına yerleşip bir yaşam tarzını alması ile beraber "Fair-Play" olgusu önem kazanmıştır. Fair-Play'in geçmişi 18. ve 19. Yüzyıla dayanmaktadır. Bu tarihlerde insanlar spor yaparken Fair-Play anlayışına ihtiyaç duymuşlardır. Bu ihtiyaç neticesinde Fair-Play, eğitim konuları içine girmiş ve İngiltere'de okullarda sporla birlikte Fair-Play'in önemi de anlatılmaya başlanmıştır. Daha sonraki aşamalarda bu kavram sosyal yaşantıda yerini almaya başlamış, toplumda dürüst vatandaş, örnek birey tanımlamalarında belirleyici bir etken olmuştur.

Fair-Play ilkeleri

Fair Play, sporcuların yarışmalar esnasında, güçleşen şartlar altında dahi kurallara sabırla, tutarlı ve bilinçli olarak riayet etmeleri, fırsat eşitliğini bozmamak amacıyla haksız avantajları kabullenmemeleri, rakibin haksız dezavantajlarından yararlanmaya kalkışmamaları, rakibi düşman değil, aksine oyunun gerçekleşmesini sağlayan, eşdeğer haklara sahip birey ve partner olarak görmeleri ve değer vermeleri gibi ilkelere dayanmaktadır. Fair-Play'in ilke ve esaslarını kesin ve net çizgilerle belirlemek tam olarak mümkün olmamaktadır. Çünkü konu insandır ve insan hareketleri anlık değişmeler gösterebilir. Ayrıca insanca davranmanın bir sınırı olmadığı için her an değişik hareketlerle karşılamak mümkündür. Bu bağlamda müsabaka ya da yarışma ortamında, gerektiği anlarda rakibe veya hakeme yardımcı olmak gibi insana yakışır bir şekilde davranmak ve bunu savunmak, naziklik göstermek, farklı olana hoşgörü göstermek, Fair-Play'in esasları arasında sayılabilir.

Fair-Play'e uygun davranmak, duyguları kontrol etme, baskı altında tutma anlamına gelmez. En mutlu olduğu durumda bile sporcu bu mutluluğun bilincinde olmalı ve onu bilinçli olarak yaşamalıdır. Bu şekilde sporcu heyecan verici uyarıcıları bastırmayıp onları olumlu olarak yaşayabilir, kontrol altında tutup onlara hâkim olabilir. Böylece duygularının kendiliğinden eylem güdüsü olarak etki etmelerini engeller. Sporun icra edilebilmesi için kendine ait özellikleri taşıyan kurallar vardır. Yazılı olan ve spor yapan her sporcu tarafından bilindiği kabul edilen bu kurallar silsilesine uymak ancak Fair-Play duygusunun ve bilincinin oluşması ile gerçekleşebilir.

Futbol ailesinin her bireyine görev düşüyor

Futbol, Fair-Play kavramının spor dünyası içinde yayılması ve tanınmasında önemli rol oynamıştır. Günümüzde de Fair-Play duygusunun futbol dünyasındaki yerinin güçlenmesi için futbolcu, antrenör, yönetici, spor yazarı, taraftar ve futbolun içinde yer alan yetkili insanlara büyük görevler düşmektedir. Fair-Play kurallarına uygun örnek bireylerin yetiştirilmesi ve bununla ilgili genel bilgilerin aktarılması gereklidir. Rakibine, takım arkadaşına, antrenörüne yöneticisine, taraftarına saygı duyan, dürüstlük ilkesinden uzaklaşmayan sporcuların yetiştirilmesi bu noktada çok önemlidir. Yani sporcunun kaslarını geliştirirken ona dürüstlük ilkeleri de aşılanmalı ve bunları yaşamasına olanak sağlayan ortamlar hazırlanmalıdır. Bu noktada antrenörlere, yöneticilere ve medyaya önemli görevler düşmektedir. Konuyla ilgili gerekli eğitimler küçük yaş gruplarından başlayarak her kademede verilmelidir. Okullarda da Fair-Play ile ilgili konular işlenmelidir. İnsanlara insani duygularının gereklilikleri en doğru şekilde anlatılmalıdır. Barışçıl bir futbol toplumu ancak doğru bir eğitimle sağlanabilir. Bu eğitimlerle Fair-Play ruhu ve duygusunun toplumda yerleşmesi sağlanmış olur. İnsanların Fair-Play'i bir yaşam tarzı haline getirmesi de yine eğitimle sağlanabilir. Yapılması gereken şey insanlarda farkındalık yaratmaktır. Futbol bir mücadele oyunudur. Rakip yoksa sende yoksundur. Oyunlar rakiplerle anlam kazanır. O yüzden rakibe saygı duymak konumuzun esasını teşkil etmektedir. Örnek seyirci, örnek sporcu, örnek antrenör, örnek yönetici, örnek hakem, örnek masörlerin çoğalması için doğru eğitimlerin verilmesi noktasında ilgili olan herkesin üzerine düşeni yapması gerekir. Altyapıda yetiştirilen çocuklara uygulanan antrenman yöntemlerinin bir ayağını da Fair-Play eğitimi oluşturmalıdır. Antrenör ve yöneticilerin bu konu üzerinde hassasiyetle durmaları ülke futbolumuzun gelişmesi ve yaygınlaşması açısından önemlidir. Örneğin kenar yönetiminin müsabaka esnasındaki tutum ve davranışları sahadaki futbolcuları etkilediği kadar sosyal yaşantıda sergilenen yaşamsal biçimlerde antrenör ve idarecilerin futbolcuların hayat tarzlarında etkili olabilmektedir. Kendini futbol ailesinden kabul eden herkes futbolun sonuçta bir oyun olduğu gerçeğini görmeli ve bu ilkeden sapmadan hareket etmelidir.

Fair-Play ödülleri

Sporun içindeki Fair-Play örnekleri hem uluslararası hem de ulusal kuruluşlar tarafından ödüllendirilmekte ve bu sayede sporun içindeki tüm unsurların dikkatinin Fair-Play kavramının değerine çekilmesi hedeflenmektedir. Türk futbolu bu alanda başarılı sınavlar vermiş uluslararası düzeyde önemli ödüller elde edilmiştir. Türk spor tarihinde Fair Play ödülü kazanan ilk isim Konya Derbentspor takımının kalecisi İsmet Karababa olmuştur. Karababa, 1983 yılında Baron Pierre de Coubertin ve UNESCO Fair- Play ödüllerini almıştır. Konya 1.Amatör Küme'de mücadele eden Konya Derbentspor'un kalecisi İsmet Karababa, hakemlerin gol vermediği pozisyonun yanlış değerlendirildiğini söyleyerek golün geçerli olmasını sağlamıştır. Bundan da önemlisi 1. Amatör kümede oynanan o karşılaşma, söz konusu tartışmalı golün sayılması ile 1-0 bitmiş, bunun sonucunda Konya Derbentspor o sezon küme düşmüştür. Karababa, 5 yıl sonra kazanılan bir ödülde bu kez antrenör olarak sahnededir. 1988'de Konyaspor Amatör Genç Futbol Takımı, Uluslararası Fair Play şeref diplomasına layık görülmüştür. Karababa'nın yönetimindeki takım, o yıl dünyanın en centilmen takımı seçilmiştir. Yeşil-beyazlı gençler bu ünvanı 2,5 yıl süren ve şampiyonluklarla süslenen bir süreçte hiç sarı ve kırmızı kart görmeyerek almıştır. 1994 yılında Samsunspor ile Trabzonspor arasında oynanan kritik maçın bitimine yakın çalınan penaltının ardından bir grup taraftar mücadelenin hakemi Ergün Yücedağ'a fiili müdahalede bulunmak üzere sahaya girmiştir. Yücedağ, taraftarların saldırısına uğramak üzereyken Samsunsporlu Ercan Kol kendini tehlikeye atarak hakemin soyunma odasına gitmesini sağlamış ve ödüle layık görülmüştür. 1996 yılında İngiltere'de düzenlenen ve ülkemizin ilk kez katıldığı Avrupa Şampiyonası'nda oynanan Türkiye-Hırvatistan maçının son dakikasında Alpay Özalan gole giden Goran Vlaoviç'i düşürmemiş, Hırvat oyuncunun vuruşu ağlarla buluşunca Türkiye maçı 1-0 kaybetmiştir. Fakat, Alpay Özalan gösterdiği centilmenlikle Avrupa'da ve Dünya'da Fair-Play ödüllerinin sahibi olmuştur. Aynı yıl Fenerbahçeli Aykut Kocaman da şampiyonluk yarışında geride bıraktıkları rakipleri Trabzonspor'a gösterdiği saygıyı belirten beyanatı ile Dünya Fair-Play Komitesi tarafından Davranış Kutlama Mektubu ile onurlandırılmıştır.

1998 yılında Göztepeli Aykut Canik, Zonguldakspor maçındaki davranışı ile aynı onura erişmiştir. O maçta, Aykut Canik karşılaşma esnasında fenalaşan hakem İsmet Cengiz'in rahat nefes alabilmesi için yere yatıp sedye görevi üstlenerek eşine az rastlanır bir davranışa imza atmıştır.

Canaydın'dan örnek davranış

Bugün artık aramızda olmayan Galatasaray'ın eski başkanı Özhan Canaydın, takımının ezeli rakibi Fenerbahçe'ye 6-0 yenildiği maçta kendi camiasının tepkisini çekmek pahasına sarı-lacivertli takımın gollerini alkışlayarak, örnek davranışta bulunduğu için 2002 yılında Uluslararası Fair-Play Komitesi tarafından ödüllendirilmiştir.

2005 yılında Galatasaray'ın genç golcüsü Özgürcan Özcan, PAF maçından attığı ve hakemin saydığı golü "elle attım'' diyerek iptal ettirmiş, bu centilmenliğiyle de Uluslararası Fair-Play Komitesi'nden Davranış Şeref Diploması almıştı.

Konyaspor, 2010'da geçirdiği trafik kazası sonrasında felçli kalan Norveçli oyuncu Branimir Poljac'ın ülkesinde tedavi gördüğü kliniğe o sezon kazanılan şampiyonluk kupasını götürmüş, takım otobüsü de Branimir Poljac'ın resmi ile kaplanmıştır. Bu davranışlar yeşil-beyazlı kulübe uluslararası bir centilmenlik ödülü getirmiştir.

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından da 1982 yılından bu yana Fair-Play ödülleri verilmektedir. Komitenin bu yıl yaptığı değerlendirmede Bursasporlu Turgay Bahadır, Samsunspor maçında golü eliyle attığını söylediği için Sportif Davranış dalında ''Şeref Diploması'' ile ödüllendirilmiştir.

Türkiye Futbol Federasyonu futbol aracılığı ile dünya barışına yaptığı katkılardan dolayı uluslararası alanda en itibarlı ödüllerinden biri olan "2008 FIFA Fair Play" ödülünü almıştır. Türkiye Futbol Federasyonu, Ermenistan Futbol Federasyonu ile birlikte layık görüldüğü bu ödülü 2010 Dünya Kupası grup eleme maçları kapsamında 6 Eylül 2008'de Erivan kentinde oynanan Ermenistan-Türkiye maçı öncesi, sırası ve sonrasındaki yapıcı ve barışçıl adımları sayesinde elde etmiştir.

Türkiye Futbol Federasyonu, Fair-Play ruhunu sahalarda yaşatmak için çeşitli uygulamalar gerçekleştirmektedir. Son iki sezondur hayata geçirilen Turkcell Fair-Play Ligi ve Digitürk Centilmenlig projeleri ile Fair-Play anlayışı teşvik edilmektedir. Bunun yanı sıra antrenör kurslarında Fair-Play'i konu alan eğitimler verilmekte, Coca-Cola Akademi Ligleri'nde ise "Fair-Play" ve "Saygı" kavramlarına vurgu yapılarak gençlerin bu duygularla yetişmesi için çalışmalar yapılmaktadır.