TR
EN
E- Bülten

Hamza Hamzaoğlu: "Futbolun keyfine varmalıyız" (Futbol Gelişim Dergisi) 23.07.2012
Hamza Hamzaoğlu: "Futbolun keyfine varmalıyız" (Futbol Gelişim Dergisi)

Akhisar Belediyespor'u Spor Toto Süper Lig'e taşıyarak büyük bir başarıya atan Hamza Hamzaoğlu, çok küçük yaşlarda antrenörlüğe ilk adımı atmış. Adil ve dürüst olmayı teknik adamlık anlayışının merkezine koyan genç çalıştırıcı, büyük bir sektör haline gelse de futbolun bir oyun olduğunun unutulmaması gerektiğini belirtiyor. Hamzaoğlu, röportajda geçen sezon şampiyonluk yarışının kızıştığı dönemde hayata geçirdiği ilginç uygulamaları da bizlerle paylaşıyor.

Futbolculuğunuzun hangi aşamasında antrenör olmaya karar verdiniz?

Aslında antrenörlüğe mahallede başladım diyebilirim. 14 yaşında takım kurdum. 18 yaşına gelinceye kadar mahalle takımında hem oynadım hem de onları çalıştırdım. Onlar için maçlar organize ediyordum. Sonrasında İzmirspor'da oynamaya başladım. Ancak mahallle takımından yine kopmadım. Takımın ismi Fatihspor'du. Adını oturduğum bölgedeki Fatih Mehmet İlköğretim Okulu'ndan almıştı. Gayrı federe bir takımdı. İzmirspor'dayken antrenmandan arta kalan zamanlarımda yine onları toplayıp, çalıştırıyor ve maçlara götürüyordum. O zamandan beri antrenörlük fikri kafamda vardı. Futbol oynarken de antrenörlerimin neler yaptıklarını dikkatle gözlemlerdim. Çünkü futbolda oyuncuyken yeteneğiniz dahilinde kendinizi geliştirebilirsiniz. Tabii ki zamanla üstüne bir şeyler koyarsınız ama yetenekleriniz size müsaade ettiği ölçüde bir şeyler yapabilirsiniz. Antrenörlük ise gelişime daha açık. Çalıştığınız, istediğiniz, arzu ettiğiniz kadar ileri gidebilirsiniz.

Birlikte çalıştığınız antrenörlerden, en çok hangilerinden etkilendiniz?

Tabii ki hepsinin bana katkıları olmuştur. Ancak en çok etkilendiğim isim Fatih Terim'dir. Kendisi Ümit Milli Takım antrenörlüğü yaptığı dönemde, ben de öğrencisiydim. Onunla birlikte, Türk futbolcusu kendine güvenmeye ve Avrupa takımlarıyla mücadele edebileceğine inanmaya başladı. Tabii ki bu benim gözlemim, farklı düşünenler de olabilir. İstanbulspor'da birlikte çalıştığım Hollandalı Leo Beenhakker'dan etkilendiğimi söyleyebilirim. Saffet Susiç de bende özel yeri olan teknik adamlardan biri. Kendisinin hem futbolculuğunu hem de yardımcı antrenörlüğünü yaptım. Kendisine saygım çok büyüktür. Hala da görüşmekteyiz.

Antrenörlükte temel prensipleriniz nelerdir? En çok önem verdiğiniz unsurlar hangileridir?

Antrenörlükte her şeyden önce adil ve dürüst olmak çok önemli. Tüm oyuncularımla ilgili düşündüklerimi onlarla rahatlıkla paylaşırım. Samimiyet çok önemli. Futbolu sadece kazanmaya, sonuca dayalı bir spor olarak görmüyorum. Bence, futbol çok güzel bir oyun ve ben bu sporu oyun olarak görüyorum. Bu oyunun içinde olmaktan mutluluk duyuyorum ve çevremdeki insanların da bundan mutlu olmasını istiyorum. Dolayısıyla bu ortamı sağlamaya çalışıyorum.

Akhisar'da büyük bir başarı yakaladınız. Teknik adamlık kariyerinizde daha önceki deneyimlerinizde işlerin yolunda gitmediği dönemler de oldu. Bugüne kadarki performansınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle başarıyı ne ile değerlendireceğimiz çok önemli. İlk olarak Malatyaspor'da çalışmaya başladım. Devre arasında Malatya'ya gittim ve takımın yarısı ekonomik nedenlerden dolayı ayrıldı. İyi oyuncuların hepsi gitti. Biz kampa başladık. Kayserispor ile kupa maçımız vardı. Kampta denemeye çağırdığımız oyuncuların haricinde sadece 10 tane lisanslı oyuncumuz vardı. 4 tane genç oyuncuyu takım bulmaları için bırakmıştık. Onları apar topar geri çağırdık. Bir tanesi kaleci olmak üzere 14 kişiydik. Kupa maçında mecbur kalıp oynatmamız gerekebilir diye üçüncü kalecimiz de forma yaptırdık. Bu şartlarda teknik adamlığa başladım. Aslında elimizdeki mevcut imkanlarla çok da iyi şeyler yaptığımızı düşünüyorum. Çok genç oyuncularla Bank Asya 1.Lig maçlarına çıktık. Tüm olumsuzluklara rağmen iyi oynadığımızı düşünüyorum. Fakat yönetim ne düşündüyse, ligin bitmesine 9-10 hafta kala benimle yollarını ayırma kararı aldılar. Onlara bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım fakat kan değişikliği yapacaklarını belirttiler. Ben görevden ayrıldıktan sonra maç kazanamadılar ve Malatyaspor küme düştü. Belki devam etmemiz halinde kurtarabilirdik ki o zamana kadar zor maçları geçmiştik ve kolay maçlar başlıyordu. Ardından bir Eyüpspor deneyimim oldu.Takıma 5. hafta geldim. Eyüpspor iki puanla son sıradaydı. Buna rağmen çıkışa geçtik final grubuna katılma şansını son maçta kaçırdık. Play-off'ta finale yükseldik ancak Tavşanlı Linyitspor'a 2-1 yenilerek Bank Asya 1.Lig'e çıkma şansını son anda yitirdik. Eyüpspor'da da imkansızlıklara ve sıkıntılara rağmen oldukça başarılı olduğumuzu düşünüyorum.

Denizlispor'dan neden ayrıldınız?

Denizlispor'da da, ilk yarıyı lider bitirdik. İkinci yarının ilk maçında deplasmanda Güngören ile oynadık. Kazanabilirdik ama maç berabere bitti. Daha sonra kendi sahamızda Gaziantep Büyükşehir Belediyespor karşısında çok baskılı oynadığımız maçta savunmadan uzaklaştırdığımız top kendi oyuncumuzun suratına çarpıp ağlara gitti. Karşılaşmayı kaybettik. Zaten seyirci ile bir türlü yıldızımız barışmamıştı çünkü onların beklentileri farklıydı. Farklı bir hoca bekliyorlardı karşılarında. Denizlispor'da 12 hafta yenilmedik. 13. hafta ilk mağlubiyetten sonra bir takım olumsuz tezahüratlar oldu. Daha sonra bu olay tekrar etti. Az önce bahsettiğim Gaziantep Bş. Bld. maçında bu durum bir kez daha tekrarlanınca ayrılma kararı aldım. Yarın şampiyon bile olsak kimsenin bana "teşekkür ederiz" demeyeceğini düşünüyordum. Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim, Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi, inanılmaz destek verdi. Ona teşekkür etmek isterim. Ama maalesef oradan ayrılmamız gerekiyordu.

Akhisar Belediyespor size teklif getirdiğinde son derece zor bir durumdaydı. Görevi kabul ederken kafanızda neler vardı?

Denizlispor dan ayrıldıktan 3-4 hafta sonra Akhisar'dan teklif geldi. Ligin bitimine 10 hafta kalmıştı, takımın rakiplerinden bir maçı fazlaydı ve yakalaması gereken puandan 4 puan gerideydi. Çok zor bir durumdaydı aslında. Ama ben Denizli de sağlanan başarının bir nebze olsun görünebilmesini istedim. Çünkü oradaki performansım takımın kalitesine bağlanıyordu. Sağlanan başarıları bir türlü görmek istemediler. Bunu hem kendime biraz da insanlara ispatlayabilmek adına ayrıca Akhisar Belediyespor yönetiminin bana verdiği elektrik ve onların futbola bakışına inanarak görevi kabul ettim. Yönetimle birbirimize çok iyi uyum sağladık. Onlar da futbolun bir spor olduğunu bilerek hareket ediyorlardı. Mümkün olduğunca sporculara verdikleri sözleri yerine getirmeye çalışıyorlardı. Bu insanlar için ve kulüp için bir şeyler yapmak istedim. Çalıştık ve son hafta da olsa ligde kalmayı başardık. Sonra kurduğumuz takımla birlikte şampiyonluğu yakaladık.

Bu sezon başında takımı oluştururken böyle bir hedef var mıydı?

Tabii ki vardı. Ben yönetime hedefiniz var mı, potansiyeliniz var mı, yarın biz Süper Lig'e çıkarsak, bu ilçe bunu kaldırır mı gibi sorular yönelttim. İmkanların oluşması durumunda ellerinden gelini yapacaklarını söylediler. Hedef olmadan hiçbir şey olmuyor. Futbolda elinizdeki imkanı doğru kullanabilirseniz her şey mümkün. Biz orada başarabileceğimizi ilk günden düşünüyorduk zaten. Takımımızı ona göre kurduk. 1 sene önce düşmekten son anda kurtulan bir takım, sezona başlarken şampiyonluk parolasıyla başlayamazdı. Bu doğru olmazdı. Dolayısıyla biz hedefimizi ligde kalıcı olmak olarak belirledik. Taraftarımızı büyük bir beklenti içine sokmadan, oyuncularımızı büyük bir baskı altına almadan, stres ortamı oluşturmadan, yavaş ve sakin bir şekilde başladık. Bu işten keyif alarak sonuca ulaşmaktı hedefimiz. Düşündüğümüz, planladığımız her şey aşağı yukarı gerçekleşti. Ve sonunda Süper Lig'e çıktık.

Gözlemlediğimiz kadarıyla takımdaki deneyimli oyuncular sorumluluk alarak başarıda önemli rol oynadı.

Zaten genç ve yetenekli bir kadromuz vardı. Onları tecrübeli isimlerle desteklememiz gerekiyordu. Burada da bildiğimiz oyuncular üzerine yoğunlaştık. Emrah, Kürşad, Oğuz, Şeyhmus gibi daha önceden bildiğimiz oyuncuları kadroya dahil ettik. Onların öncelikle başarılarından ve yeteneklerinden faydalanmayı düşündük. Daha da önemlisi gençlerin profesyonelleşmelerine katkı koyacaklarını ve takımı bir bütün halinde tutabilmeyi sağlayacaklarını öngördük. Onlar da bizleri yanıltmadılar. Zaten yanıltacak insanlar değillerdi. Güzel, uyumlu bir sezon geçirdik. Yönetimimiz, oyuncular, bizler,taraftarımızla çok uyumluyduk ve sonunda da başarı geldi.

Liderliğin antrenörlükte önemi nedir sizce?

Kesinlikle bir antrenörün öncelikle çok iyi bir lider olması lazım. Oyuncuların, yönetimin ona inanması lazım. Eğer burada inanç zafiyeti başlarsa, başarının gelmesi mümkün değildir. Bir de herkesin birbirine inanması gerekli. Biz Akhisar'da bunu yakaladık. En önemli özelliğimiz buydu. Belediye başkanımız sporla çok alakalı bir insan. Yönetimimiz de aynı şekilde. Hepsi bizleri çok severek ve sayarak yaklaştılar. Sürekli yardımcı olmaya çalıştılar. Bunun bizlere çok katkısı oldu.
 

Geçtiğimiz sezon Akhisar Belediyespor şampiyonluğa doğru ilerlerken işler zora girdiğinde lider olarak ne gibi müdahalelerde bulundunuz?

Ligin ikinci yarasında hedefe yaklaştıkça işler daha zorlaştı. Örneğin bir hafta biz mağlup olduk ve rakiplerimizin hepsi kazandı. Ben o hafta kulüp binasının koridorlarındaki tüm eski resimleri değiştirtip, bizim takımın resimlerini koydurdum. Oyunculara mağlubiyet önemli değil biz yolumuza devam ediyoruz mesajı vermek için yaptım bunu. Ligin bitimine 3-4 hafta kala şampiyonluğa koşarken. Türkiye'de ilk olan bir uygulamayı hayata geçirdik ve antrenman sahasının içerisine çocuk parkı yaptırdık. İnsanlar bunu neden yaptırdığımı sordu .Ben bu hareketle futbolun bir oyun olduğunu, futbol ve oyunun iç içe olduğunu göstermek istedim. Oyuncular o parkı gördükçe, bilinçaltında bunun bir oyun olduğunu zaten hissedeceklerdi. Amacım rahat olmalarını sağlamaktı. Aileleriyle geliyorlardı ve bu çok hoşuma gidiyordu. Onlar geldiğinde çocukların oynayabileceği bir park olması, (gerçi çocuklar hep topla oynamayı tercih ediyor) bir aile ortamı yaratmak, oyuncularımızın eşleriyle ve çocuklarıyla rahatlıkla tesislere gelebilmeleriydi hedefimiz.Bu konuda bir sınır veya yasağımız yok. Yine son haftalarda her kulüp antrenmanlarını basına ve seyirciye kapatırken, 6-7 hafta kala antrenman sahasına tribün yaptırdım ve çalışmaları seyirciye açtım. Rakip takımın veya seyircilerin antrenmanı izlemesi benim için önemli değil. Bunu oyuncuların da hissetmesini istiyorum. Ben takımıma güveniyorum. Bizi hangi takım izlerse izlesin. İsterlerse nasıl oynadığımızı da anlatabilirim hiç önemli değil. Bu inancı oyunculara hissettirebilmekti amacım. Bir yandan da takımımız henüz ikinci yılını geçirdiği Bank Asya 1.Lig'de şampiyonluğa koşuyordu. Bu coşkuyu bu seyirci kaç kez yaşayacak. Bu yarışın içinde olmaktan keyif aldığımızı vurgulamaya çalıştım antrenmanlarımızın kapısını taraftara açarak. Sadece iki takım doğrudan Spor Toto Süper Lig'e çıkacaktı. Biz olmasaydık da bu başarısızlık olarak değerlendirilmemeliydi. Çünkü şampiyonluk tek hedefimiz değildi.

Sportif başarı dışında neydi diğer hedefleriniz?

Biz futbolun gerçek manada oynanabileceği bir takım olmak istiyoruz. Futbolun gerçek manada izlenebildiği bir ilçe olmak istiyoruz. Benim hedeflediğim şeyler bunlar. Bunu da her seferinde dile getirmeye çalışıyorum ki insanlar da bu gözle baksınlar. Çünkü futbol; sevgi dostluk barış kardeşliktir ve bunu unutmamak lazım. Her ne kadar bir sektör haline gelmişse de, her ne kadar büyük paralar dönüyor olsa bile, biz bunların peşinde koşmayı bırakıp, bunun oyun tarafında olursak, çok daha keyif alacağımızı düşünüyorum. Çünkü, bir çok kulübümüzde yönetim oyuncular veya teknik kadro stresten, futbolun keyfine varamıyorlar. Benim için her şeyden önemlisi futbolun keyfine varmak. Teknik kadro, yönetim, oyuncu, taraftar da bunun keyfine varmalı. Hatta rakibimiz bile bunun keyfini yaşamazsa bu işi yapmış olmanın bir anlamı yok. Ne kadar para kazanırsanız kazanın, eğer bunun verdiği stres sizi abluka altına almışsa, emin olun kazandığınız paranın bile, tadına varamazsınız veya hayrını göremezsiniz. O yüzden her şeyden önce bunun keyfini yakalamak lazım.

Size göre 2011-2012 sezonunda Bank Asya Lig'de futbol kalitesi nasıldı?

Bence iyiydi. Çaykur Rizespor, Boluspor, güçlü bir kadroya sahip olan Kasımpaşa ve özellikle son haftalarda Adanaspor iyi futbol oynadılar. Elazığspor çok farklı, dinamik bir takımdı. Bank Asya 1.Lig'de genel olarak futbol açısından doyurucu bir sezonu geride bıraktığımızı düşünüyorum. Daha önceki senelerle kıyasladığımızda alt sıralarda yer alan takımlar aslında çok iyi futbol oynadı. Çok temiz, çok güzel bir sezon geçirdik. Olumsuz şeyler değil sadece futbol konuşuldu

Akhisar Belediyespor bu sezon tarihinde ilk kez Spor Toto Süper Lig'de mücadele edecek. Lige yükselen pek çok takımın aksine siz Bank Asya 1.Lig'deki kadronuzun çok büyük bölümünü korumayı tercih ettiniz. Neden bu yolu seçtiniz?

Ben oyuncularıma güveniyorum. Bazıları zaten Süper Lig deneyimi olan ve eğer doğru kullanılırlarsa burada başarılı olacak futbolcular. Bazıları da Süper Lig'e aday oyuncular. Yani transfer yapıp bizim takımdan ayrılsalar rahatlıkla Süper Lig'de oynayabilecek oyuncular. Şimdi bizimle Süper Lig tecrübesi yaşayacaklar. Dolayısıyla benim şu anki mevcut kadromligde mücadele edecek güce sahip diye düşünüyorum. Ama yine de kadromuzu daha iyi duruma getirebilmek için takviye yapmamız şart. Çünkü Süper Lig hayli yorucu bir maraton. Kupa maçları da olacak. Alacağımız oyuncularla zaten uyumlu olan kadromuzu biraz daha güçlendirirsek ligde kalıcı olacağımızı düşünüyorum.

Şu ana kadarki sözlerinizden kulübün kaynaklarını çok dikkatli kullanmaya önem verdiğinizi anlıyorum.

Evet bu konuya oldukça dikkat ediyorum. Çünkü ne kadar iyi transfer yaparsanız yapın, ne kadar iyi oyuncular alırsanız alın, ligde kalmayı kimse garanti edemez. Şimdi borca girip oyuncu almak ve kulübü riske etmek, bana çok yanlış geliyor. Çünkü önemli olan kulübün devamlılığıdır. Takımların küme düşmesi tekrar çıkması futbolun içinde her zaman var olan şeyler. Ama şimdi kulübü borca sokarsak, bir de takım küme düşerse, Akhisar Belediyespor'un Bank Asya 1.Lig'de var olmasını bile engellemiş oluruz. Dolayısıyla ayağımı yorganıma göre uzatıyorum. Yapılan yanlış bir transfer kulübe büyük bir yük demektir. Dolayısıyla tüm yaptığımız transferlerde buna da dikkat ediyoruz. İnandığımız bir yol var ve başarılı olacağımıza inanıyoruz.

Akhisar Belediyespor maçlarını nerede oynayacak?

Maçlarımızı Manisa'da oynayacağız. Ama stat projemiz var. İhaleleri yapıldı. Yanılmıyorsam 1-2 ay içerisinde inşaatı başlayacak. Önümüzdeki sezona da stadımız yetişecektir. Aslında ilçede o potansiyel var. Önemli olan bu potansiyeli harekete geçirebilmek. Burada takım lokomotif olacak. Takım başarılı olursa, her şey daha hızlı ilerleyecek.Bu nedenle İlk hedef kalıcı olmak.

Akhisar'ın da altyapı ve tesisleşmeye önem verdiğini biliyoruz. Zaten başlayan ve yürüyen bir takım projeler var. O çalışmalar nasıl gidiyor ve sizin altyapı ile ilişkileriniz nasıl?

Altyapı ile doğrudan ilgileniyorum. Yardımcı antrenörlerimden Yıldırım Uran, aynı zamanda altyapı ile köprü görevini üstleniyor. Altyapı antrenörleri ile sürekli temasta. Tabii bunlar zaman isteyen işler. Bugün veya yarın olacak işler değil. Ancak Akhisar Belediyespor adım adım, hem kulüp yapılanmasını hem de teknik anlamdaki yapılanmasını sürdürüyor. Sağlam adımlar atmayı istiyoruz ve başaracağımızı düşünüyoruz.

Ege, çok zengin bir futbolcu kaynağına sahip. Bölgenin Süper Lig'deki tek temsilcisi olarak bu zenginliği nasıl kullanmayı düşünüyorsunuz?

Ege'de belirttiğiniz gibi çok iyi bir futbolcu kaynağı var. Fakat oyuncular burada kalamıyor çünkü özellikle İstanbul takımları ve diğer büyük şehirlerin takımları sivrilen isimleri hemen transfer ediyor. Dolayısıyla İzmir takımları veya diğer Ege takımları son dönemde Süper Lig'e çıkmayı , orada tutunmayı başaramadı. Ancak bölgede müthiş bir potansiyel var. Spor Toto Süper Lig'de iyi işler yaparsak bu kaynağın aslında bize doğru yönleneceğini düşünüyorum.. Daha şimdiden altyapıdan bir çok oyuncu,bize gelmek istiyor. Bu potansiyeli doğru kullanabilirsek ve bu gençleri doğru eğitebilirsek, ileride dışarıdan çok fazla oyuncu almaya gerek kalmayacak. Bizim gibi kulüplerin bunu başarması çok önemli.

Teknik ekibinizde kimler yer alıyor?

Uyumlu bir teknik ekibimiz var.Yardımcılarımdan Yıldırım Uran, İzmirspor genç takımında benim hocamdı. Bir çok takımın teknik sorumluluğunu üstlendi. Kendisi gerçekten çok deneyimli bir isim ve onun farklı tecrübelerinden faydalanıyoruz. Yıldırım Hoca Altyapımızla da ilgileniyor. Bir diğer yardımcım Fuat Buruk. Genellikle Okan Buruk'un abisi olarak tanınıyor ancak kendisinin de son derece parlak bir futbolculuk kariyeri var. Onunla İstanbulspor'da beraberdik. Fedakar bir yapısı var. Çok çalışkan dürüst ve oyuncularla iletişimi çok iyi. A takımla sürekli birlikte. Zaten hala çok enerjik ve takımla birlikte neredeyse tüm antrenmanları çıkaracak potansiyelde. Metin Mert, kaleci antrenörü olarak görev yapıyor. Kendisiyle ilk olarak Konyaspor'da birlikte oynadık. Daha sonra Konyaspor'da Saffet Susiç ile birlikte çalıştık. Metin bence Türkiye ye gelmiş yabancı kaleciler içinde iyi bir yere sahip. Şu anda da çok iyi bir kaleci antrenörü olduğunu düşünüyorum. Çalıştığımız takımlarda kalecilerin gittiğimiz zamanki ve bıraktığımız andaki performanslarını karşılaştırdığımızda olumlu yönde büyük bir artış oluyor. Bu başarıda da Metin'in payının çok büyük olduğunu düşünüyorum. Zaten Alman olması sebebiyle Alman disiplinine sahip. Asla çalışmadan taviz vermiyor. Biz de ondan son derece memnunuz. Genç arkadaşımız Mahir Çelebi Akhisar'dan aramıza katıldı. Zamanla kendisini yetiştirip, ileride Akhisar da başarılı bir antrenör olarak kariyerine devam edeceğini düşünüyorum. Saygılı, seviyeli ve dürüst bir kişiliğe sahip. Serkan Salman, bu sene aramıza katıldı. Kondisyoner olarak ekibimizde görev alacak. Mahir ve Serkan hocalarımızdan analiz konusunda da faydalanıyoruz. İleride faaliyetlerimiz büyüdükçe ve zorlaştıkça psikolog vb. uzman kişiler de ekibimize katılacaktır.

Antrenörlüğü gelişime açık bir meslek olarak tanımladınız. Kendinizi geliştirmek için neler yapıyorsunuz?

Bir antrenör olarak gelişim için üst düzey organizasyonlardaki maçları izlemek, bu karşılaşmaların analizini yapmak gerekiyor. Neyi neden yaptıklarını, hangi sistemi neden kullandıklarını, oyuncularının nasıl davrandığını belirlemek gerekiyor. Bu ülkelerdeki antrenman ve çalışma şekillerini iyi araştırmak gerekiyor. Ama şunu da düşünüyorum, birebir taklit hiçbir zaman başarı getirmez. Bizim kendi futbol karakterimizi, kendi insanımızla, kendi elimizdeki imkanlarla, oluşturmamız lazım. Yani iyi bir teknik direktör olmak için, elimizdeki imkanlarla en iyisini yapabilmek gerekiyor. Gelişim için yaşadıklarınızdan desler çıkarmak da önemli.Dikkat ettiğim konulardan biri bahanelerin arkasına sığınmamak. Çünkü futbolda bahanelere yer olmadığını düşünüyorum. Güzel bir laf vardır;" Hiçbir bahane başarının yerine tutamaz". Her başarısızlıktan sonra bir bahane üretebiliriz ama bunlar aslında bizim gelişmemizi engeller. Dolayısıyla ben mağlubiyeti de kabullenebilen bir yapıya sahibim. Mağlubiyetlerden de kendime olumlu şeyler çıkarmaya çalışırım ve inancımı asla yitirmem. Herhalde benim en büyük kazancım budur. En zor şartlarda bile yapabileceğim bir şeyler olduğunu düşünürüm ve bunu yapmaya gayret ederim. Sonunda olmazsa da bunu da kabullenebilirim.

Oyun sistemi tercihiniz nedir?

Ben, 4-2-3-1 sistemini tercih ediyorum. Bu sisteminin sahayı ekonomik kullanmak adına, daha iyi olduğunu düşünüyorum. Diğer sistemlerin hepsinde bir yerlerde bir boşluk kalıyor ve oyunculara eşit yüklenilmiyor. Bu göreceli bir kavram ancak 4-2-3-1 sistemiyle oyuncuların sahayı daha ekonomik parsellediğini ve alanları daha ekonomik bir şekilde kapatabildiğini düşünüyorum. O yüzden mümkün olduğunca bu sistemi oynatmaya çalışıyorum. Futbol her gün değişiyor. Bu sisteme karşı yarın daha iyi bir sistem çıkabilir ve biz de onu uygularız. Ya da oyuncularımız bu sisteme uymaz, uygun olan sistemi oynatırız. Her şeyden önce malzeme yani elinizdeki oyuncu yapısı hangi sisteme uygunsa, onun üzerinde durmakta fayda var.

Size özgü bir antrenman tarzı var mı?

Ben İzmirspor'da genç takımdayken, Halil Bıçakçı adında bir hocamız vardı. Bir gün kros için teleferiğe çıkmıştık. Çok yorgun bir şekilde tesislere doğru koşarken bizi gördü. Ne yaptığımızı sordu. Biz de koştuğumuzu söyledik. Sizin branşınız ne diye sorunca "futbol" yanıtını verdik. O futbolun sahada, topla oynandığını ve antrenmanın da sahada olması gerektiğini söyledi. Bu laf aklımda yer etti. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın, farklı parkurlarda yapılan krosa, günümüzde sıkça tercih edilen fizik kondisyon, fitness çalışmalarına karşı değilim. Zaten zaman zaman bu yöntemlerden faydalanıyorum. Ama benim felsefemde eğer futbol sahada oynanıyorsa, antrenmanı da ağırlıklı olarak sahada ve topla olmalıdır. Yani kondisyon antrenmanı yapacaksak da bunu sahada ve topla vermeye gayret ediyorum.

Eşiniz de futbol antrenörü. Birlikte maç değerlendirmeleri yapıyor musunuz?

Eşim de benimle birlikte yıllarca futbolun içinde oldu. Kendisi beden eğitim öğretmeni. Üstelik UEFA B diplomasına sahip bir futbol antrenörü. Onu ben teşvik ettim bu konuda. Bu ülkenin çocuklarına, gerçekten bir şeyler verebilmek lazım. Onun da katkısının olacağını düşündüm. Eğer bir imkan olursa çalışır, çocuklara futbolla ilgili, eğitimleriyle ilgili, yaşantılarıyla ilgili tecrübe ve bilgilerini aktarabilir. Önemli olan katkıda bulunmak. Nitekim eşim futbolla ilgili bazı projelerde görev aldı. Kendisiyle zaman zaman ligle, takımla ilgili konuşuyoruz. Onun da yorumları oluyor. Bazen fikir ayrılıklarımız da oluyor. Ama eşimin bugüne kadar çok büyük desteği oldu. Çünkü hem futbolculuk hem de antrenörlük yaparken aile çok önemli. Eşimin spordan gelmesi büyük avantaj. Kendisi maraton koşan eski bir milli atlet. Bildiğiniz gibi maraton da futbolcu eşi olmak da sabır istiyor. O yönden çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Sıkıntılara ve her şeye dayanabilecek güçte bir eşim var. Eşimin desteğinden ve fikirlerini söylemesinden büyük mutluluk duyuyorum.