TR
EN
Hollanda futbolu 26.03.2015
Hollanda futbolu

Rinus Michels'in saha dışı, Johan Cruyff'un saha içi organizatörlüğünde "Total Futbol"un zirvesine çıkan Hollandalılar için futbolun devrimcileri demek hiç de abartılı sayılmaz. 1970'lerin başında Ajax'la estirdikleri rüzgârla 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında Avrupa'yı bir kez daha sarsan Hollandalılar, bu dönemde Millî Takımlarıyla da hep gönüllerin şampiyonu oldu. 1988 Avrupa Şampiyonası'nda ise güzel futbolun karşılığını kupayı kaldırarak aldı. Son iki Dünya Kupası'nda ikincilik ve üçüncülük elde eden Hollanda'nın EURO 2016 elemelerindeki performansı ise portakalın tadını kaçırmış durumda.

Yazı: Mazlum Uluç / TamSaha Mart 2015

Hollanda için dünya futbolunun gizli merkezi denilse yeridir. Evet, futbol sahnesinin ışıklı bölgesindeki yerlerini oldukça geç tarihlerde, 1970'lerde aldılar… Evet, Dünya Kupası'nda üç kez final oynamalarına rağmen henüz bir zafere ulaşamadılar… Ellerindeki tek büyük kupa, 1988'de kaldırdıkları Avrupa Şampiyonluğu Kupası… Lâkin Rinus Michels'leriyle, Johan Cruyff'larıyla, Neeskens, Rensenbrink, Haan, Krol'larıyla 1970'lerden itibaren Total Futbol'un en iyi uygulayıcısı olarak tarihe isimlerini yazdırdılar. Ajax'la 1970'lerde, 1980'lerin ikinci ve 1990'ların ilk yarısında Avrupa futbolunu sallayan rüzgârlar estirdiler. Ajax'a zaman zaman Feyenoord ve PSV'nin de eşlik ettiği yıllarda yukarıda bir kısmını saydığımız yıldız oyunculara eklenen Van Basten'ler, Gullit'ler, Rikaard'lar, Van Breukelen'ler, van Tiggelen'ler, Koeman kardeşler, Wouters'ler, bir sonraki kuşakta van der Sar'lar, JaapStam'lar, de Boer kardeşler, Seedorf'lar, Cocu'lar, Davids'ler, Kluivert'lar, Bergkamp'lar, Overmars'lar, vanHooijdonk'larla dünya futboluna çok sayıda yıldız oyuncu sunan Hollanda, sadece kendi millî takımı ve kulüp takımlarıyla etkili olmakla kalmadı; bir dönem üç Hollandalının liderliğindeki Milan'a da büyük bir katkı sağladı. Hatta bugün bütün dünyaya parmak ısırtan Barcelona'nın temellerinin de JohanCruyff'la atıldığını ve o temelde pek çok Hollandalı oyuncu ve teknik adamla birlikte "Total Futbol"un yattığını söylemek de abartılı bir iddia sayılmamalı.

Millî Takımımız, 28 Mart günü işte böyle bir Hollanda'nın karşısına çıkacak. Ancak 1974, 1978 ve 2010 Dünya Kupalarında final oynayıp ikincilikle yetinen, 1988 Avrupa Şampiyonası'nı zaferle nihayetlendiren, 2014'teki son Dünya Kupası'nda ise üçüncülüğü elde eden Hollanda Millî Takımı, EURO 2016 elemelerinin ilk dört maçında hiç de adına yakışır bir performans sergileyemedi.

Louis van Gaal yönetiminde, ev sahibi Brezilya'yı 3-0 yenip üçüncü olarak tamamladıkları 2014 Dünya Kupası'nın ardından teknik direktörlük görevine getirilen GuusHiddink idaresinde EURO 2016 elemelerinde dört maçlarını iki galibiyet, iki yenilgiyle geçtiler ve 6 puanla üçüncü sırada yer alıyorlar.

Aslında Guus Hiddink, işbaşı yaptıktan sonra Van Gaal'in kadrosunda büyük değişikliklere gitmedi. Hollanda Millî Takımı, hemen hemen aynı iskeletle başladığı EURO 2016 elemelerinde rakiplerine göre topa daha çok sahip olmasına, daha fazla pozisyon bulmasına rağmen istediği sonuçları alamadı ve hem Çek Cumhuriyeti'ne hem de İzlanda'ya yenilerek iki büyük şok yaşadı.

EURO 2012 elemelerinde Millî Takımımızın başında bulunan ancak Türkiye'deki görevi iki taraf için de hayal kırıklığıyla sonuçlanan Guus Hiddink, Hollanda Millî Takımı'nın EURO 2016 elemelerindeki toplam dört maçında 22 oyuncuya şans tanıdı. Yine de Hollandalılar için "ideal bir on bir yakaladılar" demek mümkün. Kaleyi dört maçın tümünde Ajax'ın 25 yaşındaki file bekçisi Jesper Cillesen korudu. Çek Cumhuriyeti maçı dışında dörtlü savunmayla oynayan Hollanda'nın sağ bek mevkiinde son üç maçta 26 yaşındaki PSG'liGregory Van der Wielgörev yaptı. Takımın en istikrarlı oyuncularından 23 yaşındaki Stefan de Vrij dört maçta da eksiksiz olarak savunmanın ortasında oynadı.

Feyenoord'dan sezon başında Porto'ya transfer olan ve son dönemde adı Manchester United'la anılan 22 yaşındaki Bruno MartinsIndi, savunma göbeğinde üç maçta Stefan de Vrij'inpartneri oldu. Son Letonya maçında ise o bölgede 23 yaşındaki PSV'liJeffreyBruma oynadı. 24 yaşındaki Manchester United'lıDaleyBlind, üç maçta sol kanatta, son Letonya müsabakasında ise De Jong'un yerine ön liberoda forma giydi.

Hollanda'nın orta sahasında da istikrarlı bir çizgi vardı. 30 yaşındaki Milan'lıNigel de Jong, ilk üç maçta ön libero bölgesinde oynarken, Galatasaraylı Wesley Sneijder de dört maçın tümünde ilk on birde yer aldı. Sneijder sadece İzlanda maçının ikinci yarısında yerini Klaas-Jan Huntelaar'a bıraktı. Orta sahanın bir başka banko oyuncusu ise dört maçın üçünde ilk on birde yer alan 28 yaşındaki Olympiakos'lu İbrahim Affelay oldu.

Portakalların forvet bölgesinde ise 31 yaşındaki Manchester United'lı kaptan Robin Van Persie dört maçın tümünde oynadı. Usta golcü sadece Letonya maçının son 11 dakikasını kenardan izledi. Takımın bir başka büyük yıldızı Bayern Münih'in 31 yaşındaki gol silahı ArjenRobben de kaçırdığı Çek Cumhuriyeti maçının dışındaki üç müsabakada da firesiz olarak sahadaki yerini aldı. GuusHiddink'in on birinci oyuncu tercihi ise JeremainLens'leKlaas-Jan Huntelaar arasında gidip geldi. 27 yaşındaki Dinamo Kiev'li Lens iki maçta, 31 yaşındaki Schalkeli Huntelaar da bir maçta ilk on birde yer aldı. İlk maçın on birinde ise o bölgede 20 yaşındaki PSV'li Memphis Depay oynadı. Bu üç oyuncu arasında en fazla süreyi Huntelaar 170 dakikayla alırken, Jeremain Lens de 158 dakika sahada kaldı.

Dört maçta 10 gol atıp 5 gol yiyen Hollanda Millî Takımı'nda atılan golleri 6 oyuncu paylaştı. Huntelaar 3 golle başı çekerken, ArjenRobben ve RobinvanPersie de 2'şer gol kaydetti. Orta alandan Affelay'ın yanı sıra savunmadan Bruma ve de Vrij de birer gol kaydetti. Geçmişte kalecisinden başlayarak takım hâlinde hareket edebilen Hollanda'nın GuusHiddink dönemindeki en önemli zaafı, savunma ile forvet arasındaki bütünlüğü sağlayamamak biçiminde ortaya çıkıyor. Takım beş savunmacı, beş hücumcu olarak ikiye bölünmüş gibi duruyor. Üç forvetin yanı sıra orta alandan Affelay ve Sneijder de hücumculara katılırken, ön libero de Jong savunmayı beşliyor. Atılan 10 golün 8'inin hücumculardan gelmesi de bu kopukluğun bir göstergesi gibi duruyor.

Yine de gözden kaçmaması gereken bir gerçek var; Hollanda kaybettiği iki maça rağmen oyun olarak dört maçta da rakiplerine üstünlük kurmuş bir takım. 2-1 kaybettiği Çek Cumhuriyeti maçında Hollandalılar topa yüzde 66 oranında sahip olurken 555'i isabetli 599 pas yapmayı başardı. Çekler ise bu maçta 180'i isabetli 221 pas yapabildi. Hollanda takımı top hâkimiyetinin zirvesine ise Kazakistan maçında çıktı. 3-1 kazandıkları Kazakistan maçında yüzde 77 oranında topla oynayan Hollandalı oyuncular 740'ı isabetli 770 pas yaparken, Kazaklara 62'si isabetli 76 pas yapma fırsatı tanıdı.

Hollanda Millî Takımı, 2-0 kaybettiği İzlanda maçında da topa sahip olma oranında rakibine yüzde 69'a 31'lik ciddi bir üstünlük kurdu. Hollanda'nın 610'u isabetli toplam 652 pasına karşılık İzlandalılar 116'sı isabetli 136 pas yapabildi. Portakallar 6-0 kazandıkları Letonya maçında ise topa sahip olma oranında yüzde 71'e yüzde 29'luk ezici bir üstünlük yakaladı. Bu maçta 649'u isabetli 686 pas yapan Portakallar, rakiplerine ise 137'si isabetli 172 pas yapma fırsatı tanıdı. Bu rakamların puan tablosundaki yansıması ise Hollanda'nın topa büyük oranda sahip olmasına ve atak üstünlüğünü elinde bulundurmasına, üstelik Robben, Van Persie, Huntelaar, Sneijder, Affelay gibi hücum silahlarına sahip olmasına rağmen gol bölgelerinde yeterince etkili olmadığı yönünde.